Bölüm 7
Yağmur, ön camda çılgınca patlayan damlalarla dans ediyor. Renn’in saçları gözlerinin önüne ıslanıp yapışmış, arabanın kaputuna yaslanmış; üniformasının koyu pamuklu kumaşı omuzlarına yapışıyor, nefesi buğulu, elleri cebinde yumruk olmuş. Maelis, sürücü kapısını sertçe kapatıyor, anahtarlar hissiz parmaklarından kayıp yere düşüyor. Elbisesi çamur ve simle lekelenmiş, siyah kadife eteği kalçasında toplanmış, bukleleri yüzünün etrafında dağılmış ve vahşi, yanakları ateş gibi. Bir an, ikisi de susuyor; sessizliklerinde gök gürültüsü dolaşıyor.
Renn ona bakıyor, çenesi kilitli, bakışları çaresiz. “Onu kaybedemem—ne Seria’yı, ne de seni.”
Maelis gözlerini onunkilere dikiyor, göğsünde tehlikeli bir şey filizleniyor. Avucunu yanağına bastırıyor, başparmağıyla çenesini okşuyor. Renn, dokunuşunda titriyor, gözleri kapanıyor. Maelis onu kendine çekiyor, dudakları onun dudaklarına çarpıyor; soğuk öpücükler ateşe dönüşüyor, Renn’in elleri saçlarına karışıyor. Şehir arkalarında bulanıklaşıyor, gece artık sadece bu anın tadı ve sıcaklığına indirgeniyor.
Arabanın içinde dünya daralıyor. Renn, Maelis’i kucağına çekiyor, parmakları titreyerek kadifenin altından tenini arıyor. Maelis’in nefesi kesik, uylukları Renn’in etrafında kasılıyor, tırnakları boynunda hafifçe iz bırakıyor. Renn onu ihtirasla öpüyor; her dokunuşunda bir özür, bir söz, bir açlık var. Maelis’in bedeni, elleri kaburgalarına süzülürken, elbisesinin ıslak kumaşı kenara çekilirken, açgözlüce kıvrılıyor.
“Burada olmaz,” diye fısıldıyor Maelis, öpücüklerini boynuna indirirken; ama gömleğinin düğmelerini açmaya devam ediyor, her düğme bir meydan okuma. Yağmur camda nehirler gibi akıyor; gök gürültüsü onun inlemelerini bastırıyor.
Renn, yüzünü avuçluyor, başparmağıyla gözyaşlarını siliyor. “Üzgünüm. Sakladığım her şey için—”
Maelis onu susturuyor, dudaklarını sertçe bastırıyor, özrünü yutuyor. “Şimdi sev beni. Lütfen.”
Renn de öyle yapıyor—yavaş, baş döndürücü, bedenleri birbirine yapışmış, araba arzuyla sarsılıyor. Ellerini her yere uzatıyor: eski yaraları haritalandırıyor, yeni topraklar fethediyor, Maelis’i sanki kaybolacakmış gibi tutuyor. Dışarısı buz gibi, ama bu buğulu camların ve paylaşılan nefesin kapsülünde, umut için bir alan açıyorlar. Maelis kendini bırakıyor—tamamen, vahşice—gülüşü gözyaşlarıyla karışıyor, birbirlerine tekrar tekrar uzanıyorlar, sıkıca sarılıyor, nefes nefese kalıyorlar, hiçbirinin bırakmaya niyeti yok.
Başka bir yerde, Sylith balo salonunu dışarıdan izliyor, sırılsıklam ve dimdik. Keskin hatlı takımı buruşmuş, maskarası gözlerinin altında akmış, bakışları okunmaz. Güvenlik kartını avucunda eziyor, çenesi kırık bir kalple gevşemiş, polis ışıkları girişte yanıp sönüyor. Yanında, Leor ıslak kaldırımda oturuyor, garson yeleğiyle titriyor, bandajlı bileği kucağında ürkekçe sallanıyor. Yukarı bakıyor, yüzü hırpalanmış, gözleri pişmanlıkla kırışmış, sesi çatlak: “Hâlâ buradayım, değil mi?” Sylith sadece başını sallıyor, maskesi yarı düşmüş, gözyaşları yağmurla karışıyor. İlk defa, yıkımlarında yalnız değiller.
Zaman parçalanıyor, balo salonunun kapıları birden açıldığında. Arkyn, kusursuz takım elbisesiyle fırtınaya adım atıyor, yanında telsizleri cızırdayan iki polis. Sisli camın ardından Renn ve Maelis’le göz göze geliyor—incecik gülümsemesi geceyi bıçak gibi yarıyor.
Maelis titreyen elleriyle elbisesini aşağı çekiyor, göğsü inip kalkıyor. Renn’in parmakları kalbinin üzerinde, nefesini bırakıyor, alnı Maelis’in alnına yaslanmış; ikisi de panik ve yağmurla ıslanmış bir bağlılıkla parlıyor. Gelecek onları yutmaya hazır: gözaltı, ifşa, Seria’nın sonsuza dek koparılma tehdidi.
Bir ses bağırıyor, acil ve korku dolu. Fenerler karanlığı yarıyor. Polis elleriyle kapılar sarsılıyor, uğruna savaştıkları her şey en ince ipliğe bağlı.
Devam edecek…