Bölüm 4
Selene, Orien masasına yaklaşırken başını bile kaldırmaz; dudakları ince bir çizgi, parmakları klavyede gergin, kesik kesik vuruşlarla çalışıyor. Cuma gecesi kadar keskin: siyah kot pantolon, omuzlarına oturan eski bir grup tişörtü, göz kalemi hafifçe dağılmış, çenesi inatla sıkılmış. Orien çekingen bir “Yardım ister misin, merge işiyle?” teklif ettiğinde, Selene’in sesi havayı kesiyor—düz, alıştırılmış bir kayıtsızlıkla: “Gerek yok, sağ ol. Seni yavaşlatmak istemem.”
Orien yine de oyalanıyor, bir ayağından diğerine geçiyor, kıvırcık saçları yağmurdan ıslak, tel çerçeveli gözlüklerinin ardında kararsız bakışlar. Onu izliyor, haftalar önce sunucu odasında gördüğü sıcaklığı arıyor ama Selene kendini soğuk bir verimlilikle koruyor, neredeyse hiç bakmıyor. “Selene,” diyor Orien, sesi kısık. “Üzgünüm—şey için—” Ama Selene hemen kesiyor: “Gönderilecek işlerimiz var, Orien. Sen ve Lysa halledersiniz.” Sözleri acı gibi çarpıyor; Orien sırtını dikleştirip zoraki bir baş sallıyor. Ağzının kenarına bir gerginlik yerleşiyor, geri çekilirken elleri endişeyle saçlarında dolaşıyor.
Mesai sonrası ofis partisinde, Jorel Rynn içki masasının yanında Selene’in üzerine eğiliyor; kolları sıvalı, yakası açık, cazibesi sonuna kadar açık. Eli Selene’in dirseğine hafifçe dokunuyor, sıcak ve uzun bir temas; sözleri hem tatlı hem keskin: “Buradan kaçalım mı? Berbat cin ve daha da kötü müzik olan bir yer biliyorum.” Selene’in gülüşü kırılgan, ama yanakları kızarıyor—şaşırmış, etkilenmemiş. “Herkese kur yapıyorsun, Jorel. Beni yedek oyuncun yapma.” Jorel’in gülümsemesi sönüyor. Sesler kısılıyor, Selene kolunu onun elinden çekip alırken aralarındaki utanç havada çakıyor. Selene uzaklaşıyor, gözlerinin ardında yanan duygularla.
Orien uzaktan izliyor, suçluluk ve özlem arasında sıkışmış. Bakışları Selene’i takip ediyor; Selene yağmurla parlayan sokağa çıkıyor, botları su birikintilerinde dağınık izler bırakıyor. Orien bir an tereddüt ediyor, sonra ceketini kapıp peşinden gidiyor, omuzlarını soğuğa karşı büzmüş.
Onu binanın arkasındaki sokak lambasının altında buluyor; rimeli sessizce akmış, dudakları titriyor, gümüşi karanlıkta. “Selene,” diyor Orien, sesi boğuk, “Asla istememiştim—” Ama Selene aniden dönüyor, sesi titrek, gözlerinde öfke ve ihtiyaç çarpışıyor. “Sen hep ona dönüyorsun. Ben ikinci planda değilim.” Yağmur yüzüne vuruyor, saçlarında parlıyor—artık savunmasız, saklanacak bir tavrı kalmamış.
Orien yaklaşırken soğuğu umursamıyor, elleri yarı havada, özürle arzu arasında. “Sen ikinci değilsin,” diye fısıldıyor, nefesi hızlanıyor, yüzleri birbirine yaklaşıyor. Selene ıslak asfalt ve özlem kokuyor. “O zaman göster,” diyor Selene, sesi kısık ve kırık.
Bu öpücük nazik değil—dişler, yağmur ve aciliyetle dolu; ağızları birbirine çarpıyor, yılların özlemi ve hayal kırıklığı tüm engelleri yakıp geçiyor. Selene onu sertçe tuğla duvara yaslıyor, elleri telaşlı, ıslak kumaşlarda, parmakları tenlerine gömülü. Sonunda Selene’in gardı düşüyor, Orien ise bir aydır tuttuğu nefesi bırakıyor—Selene’in bedeni ona yaslanmış, kalbi avucunun altında çılgınca atıyor. Birkaç vahşi, kusursuz saniye boyunca aralarındaki boşluğu sadece arzu dolduruyor: nefes, dokunuş, ihtiyaç.
İçeride, Lysa masasında tek başına oturuyor; saçı kusursuz bir topuzda, eli klavyenin üzerinde asılı. Koyu renk takım elbisesi onu fazlasıyla sıkıyor, sanki içindeki çatlakları saklayabilirmiş gibi. Çenesi titriyor, metrik kayıtları silerken parmağı tuşun üzerinde titrek; gerçeği güç için siliyor. İş bitince, boğuk bir iç çekişle nefes veriyor, gözleri parlıyor—kendine bile izin vermediği bir acıyla.
Dışarıda şimşek çakıyor, üç gölgeli figürü aydınlatıyor; sırlarla birbirine bağlılar. Bu gece bir şey kırıldı; artık hiçbiri başka türlüymüş gibi davranamaz.
Sessizlikte, Lysa’nın telefonu titriyor, yeni bir bildirim: “ACİL—GÜVENLİK İHLALİ TESPİT EDİLDİ.”
Devam edecek...