Bölüm 6
Elcor, pencerenin önünde kambur oturuyor; omuzları kalın lacivert kazağın altında çökmüş, fotoğraf makinesi kucağında öylece duruyor. Saçları yıkanmamış, dağınık altın-kahverengi bir karmaşa; dudak kenarındaki çizgiler her zamankinden daha derin. Talia’nın mutfak tezgahında Zeira’yla kahkaha atışını izliyor; narin parmakları çatlak kupanın kenarına vuruyor, yanakları ateş ışığında kızarmış. Elcor, o gülümsemenin kendisi için mi yoksa alışkanlıktan mı olduğunu anlayamıyor. Talia her ona baktığında, Elcor’un kalbi kaburgalarına çarpıyor—umutlu ve belirsiz.
Zeira, kucak dolusu odunla dışarı süzülünce, Elcor odanın karşısına geçiyor; botları eski tahta zeminde sürtünüyor. Talia, tayt ve Riev’in eski gömleklerinden birini giymiş, kolları bileklerinde toplanmış. Elcor yaklaşınca Talia başını kaldırıyor; temkinli ama gözleri yumuşak. “İyi misin?” diye soruyor, sesi kısık, suçluluğu zar zor gizliyor.
Elcor omuz silkiyor, bakışları dudaklarından yıpranmış tezgaha kayıyor. “İyi’yi tanımla bakalım.” Dudakları acı bir gülümsemeyle kıvrılıyor. “Sadece… Aptalca biliyorum. Önemli olmak istedim.” Sesi titriyor, içinde bir şeyler kırık ve yalnız. Ona tam bakamıyor.
Talia gömleğin ucuyla oynuyor, eteğinde düğümlüyor. “Önemlisin,” diye fısıldıyor ama kelimeler aralarındaki havada sönüp gidiyor. Göz göze gelemiyor. Suçluluk yüzünde bir an parlıyor, kupayı daha sıkı kavrıyor, parmak eklemleri bembeyaz. “Bunun böyle olmasını hiç istememiştim—”
Elcor bir adım daha yaklaşıyor, eli belinin yakınında, bir temas arıyor ama Talia kayıp gidiyor, koridorda kayboluyor. Elcor’un uzanmış kolu ağırlaşıp yanına düşüyor. Hiç bu kadar istenmeyen hissetmemişti; kalp kırıklığını bir yara gibi üzerinde taşıyor.
Daha sonra Zeira onu arka verandada buluyor; kalın yeşil parkasına rağmen titriyor. Kıvırcık koyu saçları örgü beresinin altından çıkmış, gözleri çatlamış dudaklarının üstünde kocaman ve parlak. Bir an duraksıyor, sonra yanına oturuyor; varlığıyla sessiz bir teselli sunuyor. Sessizlik üzerlerine örtü gibi seriliyor, sadece Zeira’nın eldivenli elinin Elcor’un kolundaki karı silerken çıkardığı hafif ses duyuluyor.
“Herkesi iyi hissettirmekten yoruldum, kendim hariç,” diyor Zeira, ikisini de şaşırtan bir açıklıkla. Kırılganlığı sarsıcı—ama dizlerinin arasındaki o hafif, elektrikli gerilim de öyle. Elcor kısık, titrek bir kahkaha atıyor, dağınık saçlarının arasından elini geçiriyor.
“Ben de,” diyor, neredeyse bir fısıltı. Kelimeler aralarında asılı kalıyor; hem bir davet hem bir özür. Zeira, parmaklarını Elcor’unkilerle temkinlice kenetliyor ama ikisi de bırakmıyor. Alacakaranlık inerken Zeira başını Elcor’un omzuna yaslıyor ve Elcor, günler sonra ilk kez gözlerini kapatmaya cesaret ediyor.
İçeride, Riev yemek masasında kara kara düşünüyor; yarısı boş bir viski şişesinin üstüne eğilmiş. Siyah boğazlı kazağı dar omuzlarına yapışmış, çenesi sakallı. Not defterine öyle şiddetle kalem vuruyor ki, sayfada mürekkep lekeleri oluşuyor. Talia karşısında, dizlerini göğsüne çekmiş, huzursuz bakışlarından kaygı fışkırıyor. “Bir şey söyleyeceksen,” diyor, sesi kırılgan, “söyle artık.”
Riev’in bakışları buz gibi; alttan alta hem aç hem yaralı. “Kendini tutamıyorsun, değil mi?” diye tükürüyor Riev, kelimeleri buz gibi keskin. “Birinden ötekine atlıyorsun, kalpleri hatıra gibi topluyorsun, sıkılana kadar.”
“Bu haksızlık,” diye patlıyor Talia, yanakları kızarmış. “Asıl sen—” Sesi çatlıyor. Gözlerinde utanç parlıyor.
Riev öne eğiliyor, gözleri parlıyor, kasları gerilmiş. “Sana kapımı açtım. Sana lanet olasıca güvendim.” Oda daralıyor, ateşin gölgeleri yumruklarında dans ediyor. “Samimiyet mi istiyorsun?” Riev’in kahkahası acı. “Pekâlâ. Son romanım? Hepsi gerçek. Aldatma, kalp kırıklığı—o karmaşa. Ve sen? Sen de başkasının trajedisine ilham olan bir musadan ibaretsin.”
Talia’nın gözleri doluyor. Birden ayağa kalkıyor, kollarını kendine sarıyor. “Bunu demek istemiyorsun.” Sözleri çaresiz. “Sadece korkuyorsun.” Sesi alçalıyor, yalvarır gibi.
Riev cevap vermiyor, çenesi kilitli. Sessizlik havayı boğuyor, Talia merdivenleri telaşla çıkarken botlarının sesi yankılanıyor.
Fyren, bakıcı odasında tek başına oturuyor; üstünde eski bir oduncu gömleği. Ay ışığı gözlerinin altına vuruyor, yorgunluğunu ve içindeki hayalet acıyı belirginleştiriyor. Kabusla uyanıyor; ter içinde, titreyerek, nefes nefese. Hayalet bir anı pençeliyor onu—buz gibi su, uzanan ellerin kayıp gidişi. Yüzüne su çarpıyor, çatlak aynada kendine bakıyor; bir anlığına, herkesin sandığı o soğukkanlı bakıcı değil, korkmuş bir çocuk gibi görünüyor.
Zeira kapıyı çekingence tıklatınca, gözlerindeki endişeyle, Fyren bakışını zorla kaldırıyor. Zeira ona uzanıyor, dokunuşu nazik ve özür diler gibi. “Yardım etmeme izin ver—lütfen denememe izin ver,” diye fısıldıyor, sesi titrek.
Fyren irkiliyor, kendini geri çekiyor. “Yapma,” sesi kısık—emirden çok bir yakarış. “Her şeyi mahvettim. Yapamam—” Gözlerini sıkıca kapatıyor, elleri yumruk. “Birini daha kaybedemem.”
Zeira ağlamıyor ama acısı bedeninde açıkça okunuyor—omuzları çökmüş, dudakları sessiz bir reddedişle bükülmüş. Sırtını dönüp kollarını kendine sarıyor, karanlık koridora karışıyor.
O gece, grup akşam yemeğinde bir araya geliyor; yorgunluk her yüzlerine kazınmış. Talia yemeğiyle oynuyor, gözleri kıpkırmızı. Riev viskisini içiyor, kırılgan ve patlamaya hazır. Elcor ve Zeira yan yana ama daha az temas ediyorlar; aralarındaki hava hem hassas hem suçlu. Fyren en son geliyor, kimseyle göz göze gelmiyor.
Yemek, sessizliğe gömülüyor; ta ki Riev bardağını masaya vurana kadar—kırılganlığı bir anlığına açıkta. “Hepiniz dürüstlük mü istiyorsunuz?” diye hırlıyor, kelimeleri sessizliği parçalıyor. “Pekâlâ. Talia’nın son ilişkisi? Bitti çünkü kimi istediğine karar veremedi. Yalnız kalmaktan ödü kopuyor, bir saniyeliğine bile. Şimdi benimle olmasının sebebi de bu. Beni sevdiğinden değil, burada olduğum için.”
Talia tokat yemiş gibi geri çekiliyor, gözyaşları yanaklarından süzülüyor. Zeira’nın eli ağzını kapatıyor, şok içinde. Elcor’un yüzü sertleşiyor, çenesi kilitleniyor. Fyren birden ayağa kalkıyor, sandalyesi gıcırdıyor. “Yeter,” diyor, sesi öfke ve eski acıyla titriyor. “Hiçbirinizin—hiçbirimizin—korktuğumuz için birbirimizi parçalamaya hakkı yok.”
Talia masadan fırlıyor, Riev’i itip geçiyor, fırtınaya dalıyor—ne montu var ne eldiveni. Kar onu yutuyor, nefesi panik içinde buharlaşıyor, botları kayarken ormana doğru kaçıyor. Fyren bir an duraksıyor, sonra peşinden koşuyor; kalbi korkuyla çarpıyor—buzlu su ve çaresiz ellerin anısı göğsünde yanıyor. Rüzgar ulurken, diğerleri arkalarından bakakalıyor; şok ve korku onları yerlerine çiviliyor.
Dışarıda, Talia kar körlüğünde kayboluyor. Fyren’in çığlığı fırtınada yutuluyor.
Devam edecek...