Bölüm 3
Zeira’nın elleri rüzgârdan çatlamış, yanakları pembe, gözleri ise söylenmemiş bir acıyla keskinleşmiş halde, kolları kasalarla dolu olarak verandanın basamaklarını tırmanıyor. Yün beresinden kaçan bakır rengi saçları, sabahın gri sessizliğinde tek renkli parıltı gibi vahşi bir şekilde savruluyor. Fyren kapıda onu karşılıyor; her zamanki gibi sessiz, uzun ve temkinli, sanki kaçamayacağı bir darbeye hazırlanıyormuş gibi kasılmış. Göz göze geliyorlar, bir anlığına—sessiz, elektrik yüklü bir tanıma—ve Zeira yumuşak, umutlu bir gülümsemeyle bakışını kaçırıyor. Fyren’in yara izli parmakları kasayı alırken Zeira’nınkine dokunuyor; irkiliyor ama bırakmıyor.
İçeride, Talia yerde bağdaş kurmuş oturuyor, yırtık taytından dizleri görünüyor, defteri boya lekeli avuçlarının arasında dengede. Dudakları ısırmaktan pembeleşmiş, saçları özensiz bir örgüyle yarı dağılmış, her kaçak bukle ateşin ışığında parlıyor. Riev hemen yanında, bol bir kazak içinde kambur oturmuş, çenesi gergin, parmakları tahta zeminde huzursuz bir ritim tutuyor. Talia’ya kısa bakışlar atıyor, sanki vazgeçmeye çalıştığı bir sır gibi.
“Hiç soğuktan bıkıyor musun?” diyor Talia, sesi yumuşak ama içinde bir parça gözü karalık var. Ürperiyor, sadece cereyandan değil, Riev ise alaycı bir gülümsemeyle karşılık veriyor.
“Sıcaktan iyidir,” diye mırıldanıyor. “En azından kimse üstüne ter dökmüyor.”
Talia gülüyor, sesi küçük ve parlak—ve aniden eğilip, bir tutam saçı Riev’in kulağının arkasına yerleştiriyor. Riev’in nefesi kesiliyor, fırtınalı bakışında bir anlık savunmasızlık beliriyor. “Göründüğün kadar soğuk değilsin,” diye fısıldıyor Talia. Riev’in omuzlarındaki sertlik biraz gevşiyor.
“Daha da soğuğum,” diyor, ifadesizce, ama yutkunması gerginliğini ele veriyor. Bir an ikisi de kıpırdamıyor. Sonra, Talia birden ona daha da yaklaşıyor, küçük bedeninden sıcaklık yayılıyor.
Kolunu sıyırıp bileğinde yeni, yarı gizli, beyaz bir yara izini gösteriyor. “Sence insan ardında birilerini bırakmaya alışıyor mu?” Sesi kırılgan, umut ve utanç birbirine dolanmış. Riev’in gözleri kararıyor; bakışını kaçırmıyor. Bunun yerine elini Talia’nın elinin üstüne koyuyor, başparmağı nabzında yavaşça geziniyor, sakinleştirici bir dokunuşla.
“Hayır,” diyor. “Ama yine de hayatta kalıyorsun.” Sözleri Talia’nın içinde bir şeyi eritiyor. Talia’nın eli Riev’in çenesine kayıyor, parmakları titriyor. Onu öpüyor—önce yumuşak, sonra aç, dudaklarını aralıyor, vücutları kaba halının üstünde birbirine yaklaşıyor. Riev onu nazikçe kaldırıyor, elleri kazağının altına kayıyor, kaburgalarını izliyor, Talia’nın şeklinde kaybolmuş, açgözlü ve kararsız. Mum ışığı çıplak tenlerinde gölgeler oynatıyor, aralarındaki sınırları bulanıklaştırıyor.
Talia, Riev’in adını nefes nefese fısıldıyor, ona doğru kıvrılıyor, tırnakları Riev’in boynundan aşağı kayıyor. Riev’in dudakları viski ve özlem tadında, sakalı Talia’nın yanağını hafifçe acıtıyor. Talia onun gömleğini çekip açıyor, Riev ise Talia’nın ceketini aceleyle çıkarıyor, tenini kendi tenine değdirmek istercesine. Talia’nın bacakları Riev’in kalçalarını sarıyor, kararlı ve nefessiz, Riev boynuna öpücükler kondururken.
Birden bir gıcırtı—kapı hızla açılıyor. Elcor eşikte duruyor, rüzgârda savrulmuş, ağzı açık, boynunda fotoğraf makinesi, gözleri şaşkın ve incinmiş. Sessizlik paramparça oluyor. Talia doğruluyor, yanakları alev alev, kazağı omzundan kayıyor. Riev bir anda doğruluyor, yüzünde öfke ve suçluluk çakışıyor.
Elcor’un çenesi kilitleniyor. Talia’ya bakıyor—yaralı, ihanete uğramış—sonra Riev’e, öfkesi kabarıyor. “Güzel,” diye tıslıyor. “Başından beri planınız bu muydu?” Sesi çatlak, kırılgan ve acı dolu. Talia’nın dudakları aralanıyor, verecek cevabı yok.
Buzun ötesinde, Zeira ve Fyren iskelede duruyor, kulübeye bakıyorlar. Fyren’in elleri yanında yumruk olmuş, sadece kendisinin bildiği bir anının gölgesinde. Zeira biraz daha yaklaşıyor, paltosu Fyren’in koluna değecek kadar—sessiz bir davet. Fyren’in gergin yüzü, Zeira ona yaslanınca, çok az da olsa yumuşuyor; sessizlik konuşuyor.
İçeride, Talia’nın kalbi göğsünde çarpıyor, utançla arzu birbirine karışıyor. Riev’e bakıyor, onun gözleri cam gibi sert ve donuk. Elcor dışarı fırlıyor, botlarının sesi yankılanıyor, kapının çarpması hepsinin içinde uğulduyor. Riev ve Talia, nefes nefese, yarım kalmış, arzuları ortada ama bedeli artık inkâr edilemez şekilde açık, birbirlerine bakakalıyorlar.
Dışarıda kar daha da hızlanıyor, kulübenin etrafında dönüp onları daha da sıkı sarıyor. İçeride, hiçbir şey geri alınamaz.
Devam edecek...