Logo
TR
Loading...

Bölüm 4

Şimşek, ormanın gökyüzünü ikiye böldü; yağmurun kamçıladığı verandanın hemen ötesinde vahşi gölgeler dans etti. Roen, açık salonda ağır adımlarla dolaşıyordu; koyu saçları ıslak, mavi gömleği kaslı kollarına yapışmıştı. Üzerinden yayılan gerilim neredeyse elle tutulur bir güçtü. Çenesi kilitli, dudakları sıkılı, gözleri sırlarla dolu bir fırtınayla keskinleşmişti. Bir an durdu, misafir kabinlerine temkinli bir bakış attı. Alacakaranlıkta giriş yapan yabancı, Roen’i huzursuz etmişti; her hareketini daha temkinli, daha tetikte kılıyordu.

Siahra, barın ucundan izliyordu onu; bardağını sıkan parmakları bembeyazdı. Üzerindeki sade, ince elbise—yağmurdan sırılsıklam, vücuduna yapışmış—Roen’in dikkatinden onu korumaya yetmiyordu. Roen’in bakışları Siahra’ya kilitlendi; yakıcı, delip geçen bir bakıştı bu. Ama bu gece, onun kendini tutuşu kırılgan görünüyordu. Siahra gülümsemeye çalıştı, ama gülüşü titredi; sinirleri, Roen’in suda kan görür gibi hemen fark edeceği kadar açıktaydı.

Roen yanına geldi; yakın, baskın, içinde tutulan bir güç ve sıcaklıkla doluydu. “İçeride kal,” diye fısıldadı, sesi neredeyse bir mırıltı, dudakları tehlikeli bir şekilde kulağına yakındı. Siahra ürperdi—korkuyla arzu birbirine karışmıştı—ve kendini zor tuttu; ona dokunmamak, bu gece onu neyin gölgelediğini sormamak için kendini zorladı. Roen’in eli belinde oyalanırken, başparmağı yavaş daireler çizdi; tam da yeterince uzun, “Seni istiyorum, ama şimdi değil,” demeye yetecek kadar.

Onların arkasında, Zatira belirdi; kolları unutulmuş havlularla dolu, laboratuvar önlüğü yamuk, saçları fırtınadan ıslanmış, dağınık buklelerle yüzüne dökülüyordu. Neşeli bir selam vermeye çalıştı, ama gülümsemesi oturmamıştı—gözleri şiş, Siahra’dan Roen’e kaçıyordu. Anahtarlarıyla uğraşırken yanakları ateş gibi yandı. Roen’in ofisinde bir şey görmüştü; utanç verici, dantelli, ona ait olmayan bir şey. Kapı kolunu sıktıkça parmak eklemleri bembeyaz kesildi.

Koridorda yalnız kalan Zatira, alnını soğuk duvara yasladı, nefesi düzensizdi. Bundan nefret ediyordu—kendine ait olmayanı istemekten, görünmez ve aptal ve çaresiz hissetmekten. Dışarıdaki fırtına, kalp atışı gibi çılgın ve amansızdı.

Bir şimşek çaktı; Roen koridorun öbür ucunda belirdi, silueti geniş ve kararlıydı. Zatira doğruldu, kararlılığı titrek. “Onunla konuşmalısın,” diye patladı, ama sesi çatladı—fazla dürüst, fazla çıplak. Roen ona baktı; Zatira’nın açlıktan kıvrandığı o yakınlıkla değil, canını acıtan bir nezaketle. “İyi misin?” diye sordu yumuşakça. Zatira’nın alt dudağı titredi. Yalan söyledi: “Sadece yorgunum.”

Birden gök gürledi, ikisi de irkildi. Zatira’nın göğsünde panik alevlendi, ama Roen’in eli onun elini yakaladı—kaba, sıcak, sarsılmaz. “Bırak gitsin,” dedi Roen, ve Zatira ona yaslandı, titreyerek, aylarca biriktirdiği özlemi serbest bıraktı. Bedenleri birbirine dolandı, çaresizce—Roen’in dudakları vahşi, Zatira’nın elleri onu aşağı çekiyor, karışık çarşafların üstünde, nefessiz itiraflarla birlikte yere seriliyordu. “Roen—” diye inledi Zatira, açlık ve kalp kırıklığı göğsünde kabarırken, gök gürültüsü sırlarını boğuyordu. Onların fırtınası telaşlı, acı doluydu—Roen’in dişleri Zatira’nın boynunu sıyırıyor, Zatira’nın tırnakları Roen’in sırtını tırmalıyor, bedenleri birbirinde unutuluş arıyordu.

Her şey bittiğinde, aralarına ağır bir suçluluk çöktü; terleri soğurken, Roen önce sırtını döndü, çenesi kasıldı. “Bu yaşanmadı, unut,” dedi karanlığa, sesi kısık, duvarlarını şimdiden örüyordu. Zatira başını salladı, gözyaşları sessizce süzüldü, göğsü bomboştu.

Lodgenin başka bir köşesinde, Siahra kabininde yumuşak bir ışıkta oturuyordu; bir zamanlar bulduğu uyarı notunun solmuş mürekkebini parmağıyla izliyordu. Telefonu titredi. Yüreği ağzında, gizemli misafirin bıraktığı mesajı okudu:
Ne yaptığını biliyorum. İstediğimi almadan gitmeyeceğim.

Bir şimşek daha çaktı; Roen’in hayaletli gözlerini aydınlattı, o da kendi yastığında bir not buldu—adı kırmızı mürekkeple karalanmış, geçmişi yeniden canlanmaya başlamıştı.

Devam edecek...

Vahşi Kalbin Bağları

50%