Bölüm 2
Zatira, ürkmüş bir kuş gibi grubun içine dalıyor; kolları uyumsuz defterlerle dolu, gözlüğü burnunun ucuna kaymış, saçları ormanın kendisi kadar vahşi ve dağınık. Gülüşü kocaman ve göz kamaştırıcı bir tatlılıkta, ama kahkahası gerginlikle çatırdıyor—kendi ayağına takılıp neredeyse mutfak adasına çarpıyor, yanakları utançtan kıpkırmızı. Siahra hemen ona çekiliyor, destek olmak için elini uzatıyor; Zatira’nın parmakları sıcak ve tuhaf bir şekilde elektrikli, minnetle bir an fazla oyalanıyor. “Yemin ederim, her zaman bu kadar sakar değilim,” diye kıkırdıyor Zatira, buruşmuş tişörtünü düzeltirken, gözleri utangaçça Siahra’nın yüzüne kayıyor.
Titrek kamp ateşinin etrafında, gölgeler kızarmış yanaklar ve titreyen eller üzerinde dans ediyor. Zatira bağdaş kurmuş, solmuş kotunun paçasını dalgınca çekiştiriyor, nadir orkideler ve onlara atfedilen gizemli güçler hakkında hikâyeler anlatıyor. Sesi yumuşak ama hevesli, her kelimesi sanki sadece Siahra’ya fısıldanmış bir sır gibi—en azından öyle hissettiriyor. Diğerleri ateşin kenarında oyalanıyor, kahkahalar böceklerin vızıltısına ve uzaktan gelen ritmik müziğe karışıyor. Roen, alçak bir masaya yaslanmış, kolları dirseklerine kadar sıvalı, çenesi kasılmış; Siahra’nın bakışını yakalıyor ve bırakmıyor. Bakışı ağır, sahiplenici; Siahra gözlerini kaçırırken teninde bir ürperti hissediyor, midesindeki o huzursuz çırpınış neredeyse kendini ele verecek gibi.
Gece derinleşirken, Siahra mutfağa kaçıyor, kalbi küt küt, nefes almaya ihtiyacı var—ama Roen orada, sakin ve alışkanlıkla viski dolduruyor. Siyah gömleği vücuduna yapışmış, Siahra içeri girince kaşını kaldırıyor, dudaklarında yaramaz bir yarım gülümseme. Siahra konuşmaya çalışıyor ama sesi Roen’in adında takılıp kalıyor. Roen yaklaşıyor. “Yalnız dolaşmamalısın,” diyor, sesi alçak ve pürüzlü, kelimeleri Siahra’nın omurgasında dolaşıyor. Yüzüne düşen bir tutam saçı nazikçe geriye atıyor, parmakları yanağında—ince, kasıtlı, ama niyetle dolu. Aralarındaki gerilim, canlı bir tel gibi titreşiyor.
Siahra başını hafifçe kaldırıp kokusunu içine çekiyor; Roen’in eli beline kayıyor, başparmağı ince kumaşın üstünde yavaş daireler çiziyor ve birdenbire dudakları Siahra’nınkinde—aç, aceleci, önce sert, sonra inanılmaz bir yumuşaklıkla. Siahra eriyor, elleri Roen’in gömleğine yapışıyor, onu kendine çekiyor, gölgelerin içinde bedenleri birbirine karışıyor. Roen’in dili onun dilini buluyor, Siahra’nın iniltisi Roen’in sıcaklığında kayboluyor. Roen’in elleri Siahra’nın üstünün altına kayıyor, hem saygılı hem açgözlü; Siahra’nın duyuları bulanıklaşıyor—ta ki yere düşen bir tavanın gürültüsüyle her şey sarsılana kadar. Roen donup kalıyor, gözleri karanlık, çenesi kilitli. Birinin geldiği belli. Ayrılıyorlar, göğüsleri hızlı hızlı inip kalkıyor, dudakları yanıyor, tam o sırada bir çalışan içeri giriyor, hiçbir şeyin farkında olmadan.
Biraz sonra, ateşin başında, Zatira Siahra’nın tekrar gruba katılışını izliyor; Siahra’nın yanakları kızarmış, gözleri şaşkınlık ve bir tür özlemle parlıyor. Zatira’nın gülümsemesi bir an sendeleyip soluyor—Roen’in bakışının Siahra’da nasıl asılı kaldığını, aralarındaki havayı nasıl elektriklendirdiğini fark ediyor. İçinde keskin bir şey kıvranıyor—istenmeden gelen, yakıcı bir kıskançlık; ama bunu fazla parlak bir kahkahayla gizliyor, omzunu şakacı bir şekilde Siahra’ya çarpıyor. “İyi misin? Hayalet görmüş gibisin.”
Siahra omuz silkip hissetmediği bir sakinliği taklit ediyor. “Sadece yorgunum, sanırım.”
Roen artık mesafesini koruyor, ama Siahra her başını kaldırdığında Roen’in bakışları üzerinde, karanlık gözleri Siahra’nın itiraf etmeye korktuğu her şeyi açığa çıkarıyor. Zatira’nın bakışları ikisi arasında gidip geliyor, dudağını ısırıyor, umudu kırılgan ve kıskanç bir şeye dönüşüyor. Siahra, her şeyin basit kalmasını diliyor—Zatira’nın yumuşak dostluğuna hasret, ama aklı sürekli Roen’in dudaklarının tadına, dokunuşundaki tehlikeye dönüp duruyor.
Herkes geceye dağılırken, Siahra telefonunda bir mesaj buluyor, ekran karanlıkta yanıyor: Konuşmamız lazım. Bana borçlusun. Nefesi kesiliyor—kimin yazdığını ve nedenini biliyor. Kapıyı kapatmak için hareketleniyor, ama Roen’i lambanın ışığında, sessizce izlerken buluyor. Göz göze geliyorlar, çıplak ve savunmasız, sonra Roen arkasını dönüp gidiyor.
Zatira, yatağında tek başına, tavana bakıyor; kalbi, söylemeyi dilediği her şeyle çarpıyor. Lodgenin öbür ucunda, Siahra mesajı siliyor, elleri titriyor, ormanın vahşi sessizliğini dinliyor—emin olamıyor: Gerçekten güvende mi, yoksa çoktan kaybolmuş mu?
Devam edecek...