Bölüm 7
Zevan, Luminex’in cam duvarlarından sızan telaşlı fısıltıları zar zor duyuyor. Gömleği dışarıda, kravatı yamuk—gözleri kıpkırmızı, hayalet gibi. Telefonunda yanıp sönen bildirime bakıyor: “JELIA DANE BİR DOSYA PAYLAŞTI.” Çenesi öyle sıkılı ki, ağrıyor. Konferans salonuna sendeleyerek giriyor, elleri cebinde yumruk olmuş, kimsenin bakışına karşılık vermiyor. Her nefes bıçak gibi; ter, omurgasından aşağı damla damla iniyor.
Caelix odaya fırtına gibi dalıyor; ütülü takım elbisesi buruşmuş, saçları titreyen eliyle geriye itilmiş, mavi gözleri fırtına karası. “Biraz olsun toparlayamaz mıydın kendini?” Sesi havayı kesiyor. Zevan bakışını yakalıyor—suçlama ve çaresizlik, ikisinde de aynı anda parlıyor.
“Başlama,” diye tükürüyor Zevan. Dudakları çatlamış, kanamış. “Bunu ben mi istedim sanıyorsun?”
Arkalarında, şirketin sohbet ekranı Jelia’nın sızıntılarıyla çıldırmış durumda—skandal satırları, Zevan’ın açığa çıkan hatası, şantaj, Rysa’nın veri hırsızlığı. Zevan’ın sırları, derisinden sökülüp alınmış gibi, açık yaralar gibi sızlıyor. Soğuk, zehirli bir utanç derisinin altına yayılıyor. Herkesin gözü onda, Caelix’te—altın çocuklar, gerçek zamanlı olarak günah keçisine dönüşüyor.
Rysa kalabalığı yararak geliyor; maskarası yanaklarına akmış, gözleri alev alev. Düzgün bluzu buruşmuş, dudakları şiş, çenesi kilitli. Dünyası paramparça olurken, kendini bırakmamaya yeminli gibi yürüyor—omuzları dik, elleri sadece kimse bakmazken titriyor.
“Bunu sen yaptın,” diye tıslıyor Caelix’e, ama bakışı Zevan’a kayıyor—ihanete uğramış, kaybolmuş. “İkiniz de. Bana güvenebileceğime inandırdınız.”
Caelix’in kahkahası acı. “Bütün özgeçmişini çalan kadın söylüyor bunu. Bana masum numarası yapma, Rysa.”
Rysa dişlerini gösteriyor. “Baştan çıkarmakla mı arınıyorsun? Zeki olunca üstün mü oluyorsun sanıyorsun?”
Caelix ona bakıyor, kibirinin arkasında bir yerlerde yaralı bir şey kıpırdıyor. “Hayır. Ama beni seçeceğini sanmıştım.”
Aralarındaki sessizlik, yapışkan ve elektrik yüklü. Zevan’ın bakışı Rysa’ya, sonra tekrar Caelix’e kayıyor—binlerce çirkin soru dönüyor kafasında, kelimeler boğazında düğümleniyor. “Gerçekten kalan bir şey var mı?” Sesi çatlıyor, içinde çocukça bir yalvarış gizli.
Rysa gözlerini kaçırıyor, titriyor. Acısı elle tutulur, içini oyup geçen cinsten. Arkasını dönüp uzaklaşıyor, topukları zemine suçlama gibi vuruyor, kayboluyor.
Caelix ellerini masanın kenarına geçiriyor. “O asla kalmayacaktı.” Gülüyor, ama sesi ağlamaklı. O da çıkıp gidiyor.
Sonra, otoparkın havası soğuk ve nemli. Rysa arabasının kaputunda oturuyor, saçları darmadağın, bluzunun düğmeleri yarım açık, hiçbir yere bakmadan, bacaklarını karnına çekmiş. Caelix onu buluyor, adımları yankılanıyor. Bir adım ötede duruyor—yakası açık, kravatı gevşek, gözleri öyle mavi ki, neredeyse morarmış gibi.
“Neden buradasın?” diye fısıldıyor Rysa, sesi acıdan kısılmış.
Caelix eğiliyor, içi yanarak. “Çünkü beni görebiliyorsun. Ve bu gece, biri tarafından görülmeye ihtiyacım var—beni nasıl kıracağını bilen biri tarafından.”
Hava titriyor. Rysa ona uzanıyor ve dudakları çarpışıyor—şiddetli, umutsuz. Tırnakları Caelix’in saç derisine gömülüyor. Caelix onu soğuk metale yaslıyor, elleri Rysa’nın bacaklarında morluklar bırakıyor. Her öpücük bir suçlama, her inleme öfke, arzu, pişmanlıkla dolu. Dışarıda şimşek çakıyor, terli tenlerinde anlık parıltılar. Rysa dişlerini Caelix’in çenesine geçiriyor; Caelix inliyor, kalçaları ileri atılıyor, nefesi hıçkırığa dönüşüyor.
“Benden nefret ettiğini söyle,” diye hırlıyor Rysa, dudakları Caelix’in ağzında.
Caelix boğulmuş gibi, “Keşke diyebilsem—tanrım, Rysa, yapamıyorum—” Kelimeler eriyor, yerini birbirine dolanmış bedenlere, çeliğe yapışan tenlere, çözülüp yeniden kurulan bir gerilime bırakıyor—savaşarak, teslim olarak, hiç söylenmeyen her şeyin yasını tutarak. Boşalmanın sesi, boş garajda yankılanan bir hıçkırık; ardından, onları boğacak kadar yoğun bir sessizlik.
Yukarıda, şirketin sohbeti tekrar tekrar çalıyor, acımasız bir bildirim. Theron’un titreyen elleri her şeyi—bütün dosyaları, sahtekârlıkları, şantajları—ortaya döküyor. Zevan, masasında tek başına, ekrana bakıyor; şirketin çürüğü her cihaza, her dedikoduya gerçek olarak yayılıyor. Rysa dizlerini göğsüne çekip Caelix’in omzunda ağlıyor. Caelix, saçlarını okşuyor; hissiz, şokta, utanç içinde.
Şafak, boş ofise sinsice sızıyor. Zevan, Caelix’i bir sandalyede yığılmış buluyor—gömleği dışarıda, kravatı unutulmuş, o eski kendine güvenli hali gitmiş, yerini yorgunluk ve yenilgiye bırakmış. Göz göze geliyorlar—eski dostluk, şimdi paramparça. Kavga mı edecekler? Affedecekler mi? Havada ikisinin de tehdidi asılı.
Son bir bildirim yanıp sönüyor: “Tüm ekip acil toplantı. Hemen sonuçlar açıklanacak.”
Ayakta ne kalacak, kimse bilmiyor.
Devam edecek...