Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Zevan çatıya çıkmış, elleri ceketinin ceplerine gömülü, gecenin serinliği sıvalı kollarında keskin bir iz bırakıyor. Çenesi gölgeli, yanakları “Luminex” neonunun altında çukur, gözleri her birkaç saniyede bir sokağa kayıyor, sanki bir an bile durmayıp kaçacakmış gibi. Eskimiş ayakkabıları huzursuzca yere vuruyor. Rysa merdiven boşluğundan çıkıyor; lacivert ipek bluzu vücuduna yapışmış, yağmurdan ıslanmış saçları gevşek bir topuzda. Topukluları onu daha uzun gösteriyor, omuzları dik, elleri hafifçe titriyor, elinde bir kağıt bardakta bourbon tutuyor.

Zevan başını kaldırıyor, yüzünde özürle umut arasında sıkışmış bir ifade. “Geleceğini sanmamıştım,” diyor sessizce, sesi kısık ama kararlı.

Rysa’nın gözleri onun gözleriyle buluşuyor, sonra yere kayıyor. Hareketlerinde yorgun bir zarafet var—temkinli, ama artık kaçmaya niyeti yok. “Son perdeyi kaçırmazdım,” diye karşılık veriyor, dudakları neredeyse bir gülümsemeye bürünüyor.

Aralarındaki gerilim uzuyor. Zevan’ın eli havalanıyor, tereddüt ediyor, sonra yavaşça Rysa’nın yanağına dokunuyor, ıslak bir saç telini geriye itiyor. Rysa gözlerini kapatıyor, sadece bir anlığına, Zevan’ın içinden geçen titremeyi hissetmesine yetecek kadar. “Üzgünüm,” diye fısıldıyor Zevan. “Her şey için.”

Uzun bir sessizlik. Rysa acı dolu, yavaş bir nefes veriyor. “Artık yalan yok. Sana acı çektirmek istemiyorum.” Sesi çatlıyor ve Zevan, onun zırhındaki her çatlağı, uykusuz geçen her geceyi bir anlığına görebiliyor.

Arkalarında ayak sesleri yankılanıyor—keskin, hızlı. Caelix beliriyor, ceketini omzuna atmış, gömleği dışarıda, lavanta rengi kravatı dağılmış. Gözlerinde fazlasıyla yorgunluk, fazlasıyla güzellik var; altında bir yerlerde pişmanlık ya da özlem parlıyor. “Sizi burada bulacağımı biliyordum,” diyor, alaycı ama eski kibirinden eser yok. Bir anlığına üçü de mavi karanlıkta, sessizliğin içinde, gerilimle bekliyor.

Caelix önce Zevan’a, sonra Rysa’ya bakıyor. Sesi titrek. “Ben de üzgünüm. Şey—” dili tutuluyor, her zamanki akıcılığı kaybolmuş, elleri ceketinin kumaşını büküyor, “—seni seçmek zorunda bıraktığım için, her şey için.”

Rysa içkisini bırakıyor, iki adım atıp ikisine de dokunacak kadar yaklaşıyor. Bir eli Zevan’ın bileğine, diğeri Caelix’in buruşuk yakasına uzanıyor. Nefesleri aynı ritme giriyor, yavaş ve düzensiz. Özür, neredeyse affetmek gibi bir tat bırakıyor ağızlarında. “Sonrasını bilmiyorum. Sadece, bunu tek başıma yapamayacağımı biliyorum.”

Zevan elini sıkıyor, ilk kez göz göze geldiklerinde aralarında acı yok. Caelix’in dudakları kırılgan bir gülümsemeyle kıvrılıyor, ihanetiyle sevgisi arasında sıkışmış.

Aralarında söylenmeyen bir şey dolaşıyor—acı, umut, hayatta kalmış olmanın tanıdıklığı. Zevan başını eğiyor, kaşları çatık, Rysa’nın yüzünde kaçacak bir işaret arıyor. Ama Rysa kaçmak yerine ona yaklaşıyor, titreyen dudaklarını Zevan’ınkine dokunduruyor. Öpücük aceleci değil, yumuşak, neredeyse utangaç; sanki onu yeniden tanıyormuş gibi.

Caelix bir an hareketsiz kalıyor, sonra ceketini yere bırakıyor. Elini Rysa’nın yakasındaki elinin üstüne koyuyor, başparmağı bileğindeki nabzı izliyor. Rysa dönüp alnını Caelix’in alnına yaslıyor, derin bir nefes alıyor. “Seni affediyorum,” diye mırıldanıyor Rysa, sesi rüzgarda kaybolacak kadar hafif.

Aşağıda, uzaktaki sirenler yavaşça sönüyor; burada ise sadece nefeslerinin düzensiz korosu var. Birbirlerine sarılıyorlar, ne seks için ne de bir veda için, sadece dokunulmaya, anlaşılmaya duyulan ihtiyaç gururdan daha büyük olduğu için.

İçeride kutlama bitmiş, ofis yarı karanlık ve terk edilmiş. Zevan Rysa’nın elini tutup onu konfeti ve kırık camlarla dolu masaların arasından geçiriyor, Caelix arkalarından geliyor, kapı eşiğinde durup Zevan’la sessizce göz göze geliyor—bir şeyler değişmiş ama kırılmamış. Caelix ayrılıyor, ayak sesleri merdivende yankılanıyor, Rysa Zevan’a dönüyor, gözleri yaşlarla parlıyor.

Parmakları Zevan’ın çenesini izliyor, titreyerek. “Mutlu son hakkımız var mı sence?”

Zevan yumuşak, acı bir kahkaha atıyor, onu kendine çekiyor; sıcak, çaresiz, ikisi de yaşadıklarının ardından çıplak kalmış. Öpüşüyorlar, önce yavaş, sonra nefes nefese gülüşlerle, kıyafetler gevşeyip halının üstüne umursamazca düşüyor. Ten tene değiyor—benekler, yaralar, gergin ve aç eller. İlk defa, ikisi de saklanmıyor.

Zevan yüzünü Rysa’nın boynuna gömüp fısıldıyor: “Korkuyorum.” Rysa, gözyaşı ve terle ıslanmış şakağını öpüyor, “Ben de. Yine de kal,” diyor.

Şehir ışıklarının loşluğunda sevişiyorlar; her hareket affetmeyle tatlanmış, yavaş, uzun, sanki birbirlerinin acısını ve umudunu ezberler gibi. Dışarıda, güneş doğarken pencereler altın rengine boyanıyor. Zevan Rysa’ya sarılıyor, kalbi onun kalbine yaslanmış, birlikte, yorgun ve birbirine dolanmış halde gökyüzünün değişimini izliyorlar.

Gelecek belirsiz—aralarında ham bir sızı gibi—ama şu an, ikisinin de olmak istediği tek yer burası.

Gece Yarısı ile Bağlı

100%
Gece Yarısı ile Bağlı: Duygusal Aşk Hikayesi Oku