Bölüm 6
Breslan, garajın önünde, eski püskü kamyonuna yaslanmış. Yağmur, sıvanmış kollarından süzülüyor; boynundaki altın zincir, zayıf ışıkta parlıyor. Çenesi gölgede, dudakları ince bir çizgi; ama Solenne yaklaşınca gözleri yumuşuyor—otobüs mavisi etek, çıplak bacaklar, saçları nemden dağılmış, uykusuz gecelerin ardından gardı düşmüş. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, parmak eklemleri bembeyaz, kırılgan bir cesaretle ayakta. Uzun bir süre, ikisi de tek kelime etmiyor.
İlk bakışını kaçıran o oluyor; kirpikleri yağmurdan fazlasıyla ıslak. “Sadece unutmak istiyorum,” diyor, sesi titrek, yanlış bir kelimeyle paramparça olacak gibi. Breslan ona bakıyor—her zamanki alaycı bakışı değil bu, daha çıplak, daha savunmasız. Yolcu kapısını açıyor. “Bin,” diyor, sesi alçak ve kararlı. Solenne de biniyor, çatlamış vinil koltuğa kayıyor, dizleri karanlıkta onun dizine değiyor.
Kabin içinde, nefesleri havayı dolduruyor. Breslan benzin, nane sakızı ve tartışmasız bir erkek kokuyor. Solenne’in eteği yukarı sıyrılmış, uylukları titriyor, teni kızarmış, tüyleri diken diken. Breslan önce ona dokunmuyor, ama Solenne yüzünü çevirip onun gözlerinde bir şey arıyor; gözbebekleri kocaman, kararsız. “Bu ben değilim, aslında,” diye kekeliyor, neredeyse yalvarırcasına.
Breslan’ın eli dizinde oyalanıyor—yumuşak, sıcak—Solenne’in bedeni dokunuşla ürperse de. “Kim olmak istiyorsan o olabilirsin,” diyor, sesi pürüzlü, kenarları yırtık. Sonra, sanki aralarındaki çekime karşı koyamıyorlarmış gibi, dudakları buluşuyor—önce tereddütlü, sonra aç. Solenne koltuğun üzerinden atlayıp Breslan’ın kucağına oturuyor, ince kolları boynuna dolanıyor, solgun parmakları ensesindeki saçlara karışıyor. Breslan onun iniltisini yutuyor, nefesi hızlanıyor, elleri Solenne’in kalçalarında güçlü.
Solenne başını geriye atıyor, boğazında nabzı hızla atıyor. “Buna ihtiyacım var,” diye fısıldıyor, sesi çaresizlikle titrek, gözyaşları kelimelerine karışıyor. Breslan’ın dudakları uyluğunda geziniyor, dili sıcak, dişleri hafifçe tenine dokunuyor, elleri onu yukarı, kendine daha yakın çekiyor. Solenne’in avuçları ön camda düzleşiyor, nefesi camı buğulandırıyor; Breslan onu çözüyor, bedeni onun için kıvrılıyor, acıyı kelimesiz, vahşi bir şeye bırakıyor. Dışarıda şehir, hiçbir şey olmamış gibi akmaya devam ediyor.
Sonrasında, Solenne dizlerini göğsüne çekmiş, maskarası akmış, dudakları şiş. Breslan sırtında yavaş, kararsız daireler çiziyor. Sessizlik ağır, rahatlamalarının ucunda hüzün asılı. Solenne kırık bir kahkaha bırakıyor. “İkimiz de tam bir enkazız.” Breslan başının üstüne bir öpücük konduruyor, ne diyeceğini bilemeden.
Birkaç sokak ötede, garajın ışıkları sertçe parlıyor. Varik koridorlarda dolaşıyor, yüzü acıdan taş gibi, siyah saçları gözlerinin önüne düşmüş. Jyndra’yı yalnız buluyor sevk odasında—kırmızı ruju solgun teninde çarpıcı, eyeliner’ı akmış, gösterdiği cesaretin altında dağılmış. Jyndra onu inceliyor—her gergin kasını, bembeyaz sıkılmış yumruğunu. Sesi bu kez yumuşak. “Berbat görünüyorsun.”
Varik acı bir kahkaha atıyor. “Sen bilirsin.” Jyndra ayağa kalkıyor, ona doğru yürüyor—topukları tıkırdıyor, kalçaları salınıyor, pahalı ipek bluzu bir omzundan kaymış. Gözleriyle meydan okuyor ama dokunuşunda bir özlem var; avucunu Varik’in göğsüne bastırıyor, kalbinin deli gibi attığını hissediyor. “Sadece bir anlığına dursun her şey,” diyor, sesi titrek.
Öpüşmeleri sert, acımasız. Varik’in elleri beceriksiz, umutsuzca onu kendine çekiyor, Jyndra nefessiz kalıp boynuna sıcak sıcak soluyor. Kıyafetler çekiştiriliyor, düğmeler etrafa saçılıyor. Yıpranmış masanın kenarında birbirlerine tutunuyorlar; öfke, hüzün ve arzu iç içe. Jyndra tırnaklarını Varik’in sırtına geçiriyor, kahkahası bir anda hıçkırığa dönüşüyor. Bittiğinde, geriye sadece boşluk kalıyor—ne teselli, ne iyileşme, sadece ihtiyaçlarının yankısı.
Daha sonra, garajda dedikodular kaynıyor—bir bakış, bir alaycı gülümseme, bir öfke. Telefonlar titriyor. Soyunma odasında, banklarda, isimsiz mesajlar dolaşıyor: JYNDRA ŞANTAJLA AMİRLİĞE GELDİ. BRESLAN’IN AİLESİ ONU SOYUP SOĞANA ÇEVİRİYOR. Sözler yakıyor. Solenne suçlamaları okurken yüzü bembeyaz kesiliyor, Breslan küfredip dolabını yumrukluyor, Varik’in yumruğu duvarda çatlak bırakıyor. Jyndra ise sadece gülüyor, ama gözleri korkudan büyümüş.
Garaj, acı, ihanet ve çözülmüş sırlarla kaynayan bir basınç tenceresi.
Kimse ne olduğunu anlayamadan, yangın alarmı çalıyor—delici, acil, göz ardı edilemez. Panik koridorlara yayılıyor. Birisi çığlık atıyor. Duman, ofis kapılarının kenarlarından süzülüyor.
Solenne kayıp.
Devam edecek...