Logo
TR
Loading...

Bölüm 5

Rivan’ın masası, kahve fincanları ve buruşturulmuş notlarla dolu bir savaş alanıydı; Elladyn içeri girdiğinde dudakları sıkılmış, gözlerinin altı uykusuzluktan mor halkalarla çevriliydi. Haber merkezi gerilimle kaynıyordu—telefonlar panikle çalıyor, editörler pazartesi pusunu yaran bir keskinlikle emirler yağdırıyordu. Rivan’ın ona baktığını yakaladı; gülümsemesinin ardında çaresiz bir şeyler parlıyordu.

“Erken kalkmışsın,” dedi Rivan, sesi alçak, hafif alaycı. Bakışındaki sıcaklık, Elladyn’in direncini yerle bir etmekle tehdit ediyordu. Ama bugün aralarında mesafe vardı—dün gece bulduğu ipuçlarından sonra güveni kırılgan, titrek bir cam parçasıydı.

“Uyuyamadım,” diye karşılık verdi Elladyn, terli saçını yanağından sıyırırken. Göz göze gelmemeye çalışıyordu. Avucunda, gizli tuttuğu bir kanıt vardı: Rivan’ı yıllar önce ölen kaynağa bağlayan bir dosyanın kopyası. O kaynak, Tribune’un yanlış giden bir haberi yüzünden ailesiyle birlikte mahvolmuştu. Elladyn bu dosyayı gömmek, yakmak, hiç görmemiş olmak istiyordu—ama suçluluk duygusu artık çok derine işlemişti.

Dosyayı Rivan’ın klavyesinin üstüne bıraktı. “Bunu bana açıkla, Rivan. Şimdi.”

Rivan’ın kanı dondu. Haber merkezinde bir anlığına sessizlik oldu, floresan ışıklar titredi. Dosyaya baktı—ismi, zaman çizelgesini tanıdı. Üstü örtülen gerçeği. “Ella, ben—” Sesi çatladı. Göğsünde panik dolaşıyordu: Sadece açığa çıkma korkusu değil, onun kendisinden uzaklaşma dehşeti de vardı. “Herkesi korumaya çalışıyordum. Hiç düşünmemiştim—”

“Bana yalan söyleme,” diye fısıldadı Elladyn, kollarını kendine sararak. Sözlerindeki titreme, ihanetten doğan acıyı ele veriyordu. “Bunu nasıl yapabildin? Bana söylediklerinden sonra. Bizden sonra.”

Rivan ona uzandı ama Elladyn geri çekildi, gözleri yaşlarla doldu. “Sana inanmak istedim, Rivan. Gerçekten istedim. Ama birinin hayatını hikayen için ateşe attın.” Sesi hem keskin hem de yumuşaktı. “Artık kim olduğunu bilmezden gelemem.”

Haber merkezinin öbür ucunda Onai izliyordu, çenesi sıkılmış, gözleri sahnedeki dramı tarıyordu. Sarı saçının bir tutamını kulağının arkasına attı, cebindeki flaş bellek sessiz bir ağırlık gibi duruyordu. Haftalardır iki tarafa da oynuyordu, bilgi satarak avantaj elde ediyor, hırsını gizlemeye dikkat ediyordu. Ama şimdi, Elladyn’in kırılışını izlerken, genelde donuk olan yüzünde belirsiz bir duygu belirdi.

Çalışma alanının kenarında Hadris, kolları göğsünde, buz mavisi gözlerinin altında derin gölgelerle öylece duruyordu. Her zamanki kusursuz soğukkanlılığı, uykusuz bir gecenin ardından paramparça olmuştu—alacaklının tehditleri hâlâ kafasında zonkluyordu. Sabah boyunca Onai’nin ihaneti içini kemirmişti; ona verdiği ipucunu, Onai çoktan siyasi rakiplerine göndermişti. Hadris, Onai’yi korumak için her şeyi riske atıyordu, oysa Onai onu kendi kariyeri için kullanıyordu. Ama lanet olsun, onu hâlâ istiyordu.

Havadaki gerilim elle tutulur hale gelmişti; Ella, Rivan’ın yanından geçerken sesi gergindi. “Beni takip etme.” Rivan, onun uzaklaşışını izledi; her adımı, vicdanında yeni bir yara açıyordu.

Bir süre sonra, mürekkep ve eski korkuların kokusuyla dolu bir depoda Hadris, Onai’yi köşeye sıkıştırdı. Oda, incinmiş gurur ve arzuyla titreşiyordu. “Sen mi sızdırdın?” diye sordu, sesi kısık ve öfkeliydi.

Onai çenesini inatla kaldırdı. “Bana güvenemiyorsan, aptalsın.” Hadris bir adım daha yaklaştı, aralarındaki mesafeyi yok etti; öfke ve arzu birbirine karışmıştı. “Belki de öyleyim.” Elini Onai’nin bileğine doladı, onu nazikçe rafa yasladı. Birbirlerine çarptılar—öyle bir öpücük ki, morartıcı, umutsuz; Onai’nin parmakları Hadris’in gömleğine gömüldü, düğmeleri kopardı, Hadris’in dudakları aç, sert bir şekilde Onai’ninkilerdeydi. Dünya, sadece ısı ve sürtünmeden ibaretti: Onai’nin kalçaları Hadris’e bastırılmış, klasörler metalik bir gürültüyle yere düşerken, Hadris’in dudakları Onai’nin boynunda geziniyor, Onai onun adını nefes nefese fısıldıyor, tırnakları gömleğin altından Hadris’in sırtına saplanıyordu; kelimeler, acı ve haz arasında kayboluyordu. O anda, ihanetin yerini sadece ihtiyaç almıştı.

Rivan, Tribune’un çatısına çıktı; şehir ayaklarının altında, farlar yağmurda bulanık birer izdi. İlk gecelerinden sonra Ella’nın dokunuşunu hatırladı, bedeninin iyileştirici sıcaklığını. Şimdi, Ella ona bakmaya bile dayanamıyordu.

Telefonunu eline aldı, şantaj e-postasını bir kez daha silmek üzereydi. Ama bir yenisi daha gelmişti. Konu satırında şunlar yazıyordu: SON ŞANS—yoksa herkes yanar. Göğsü sıkıştı. Şehir karanlığa gömülürken, hiçbir itirafın onu geri getirmeye yetip yetmeyeceğini düşündü.

Aşağıda, Ella kopya odasında tek başına oturuyordu, başı ellerinin arasında. Gözyaşları yanaklarından süzülüp maskarasını eritmişti. Aynaya bakmaya zorladı kendini, hıçkırıklarını yutmaya çalıştı. Titreyen yumruğunda, Rivan’ın ihanetini kanıtlayan dosya vardı.

Birden telefonu titredi—bilinmeyen bir numara, ekran parladı: “Ne sakladığını biliyorum, Elladyn. Sıradaki sensin.”

Nefesi boğazında düğümlendi. Bu tehlike, kalp kırıklığından çok daha büyüktü. Haber merkezi, Tribune, sevdiği her şey—alev almak üzereydi.

Devam edecek...

Manşetteki Gölgeler

63%
Manşetteki Gölgeler: Online Okunacak Romantik Dram