Logo
TR
Loading...

Bölüm 4

Bar fazla aydınlık. Neon ışıkları Elladyn’in terli üst dudağına yapışıyor, hava haber odasının kahkahaları ve dökülmüş viskinin ağır kokusuyla dolu. Cininden bir yudum alıyor, nabzı her seferinde Rivan’ın bakışlarıyla masanın üstünde buluşunca hızlanıyor. Rivan öyle müstehcen bir hikâye anlatıyor ki barmen bile kulak kesiliyor, kahkahası barı inletiyor—ama o gösterişli tavrının altında, gözleri sürekli Elladyn’e kayıyor, sadece onun verebileceği bir şeyi arıyor gibi.

Rivan’ın eli masanın altına iniyor, Elladyn’inkine hafifçe dokunuyor—kelimesiz bir meydan okuma. Elladyn parmaklarını onunkiyle örüyor, sessizce söz veriyor: Bu gece, kaçmayı bırakacak. Masanın öbür ucunda Onai, her hareketi soğukkanlı bir dikkatle izliyor; ne zaman ulaşmaman gereken bir şeye uzansan neler olacağını çoktan öğrenmiş biri gibi. Hadris, elinde viskisi, çenesi gergin, Onai’ye bakıyor—gözleri bir an yumuşuyor, sonra sertleşiyor; hem hesapçı hem de incinmiş.

Bu gece takım kaynaşması için toplanmışlar ama havada sırlar ve felaketin eşiğinde itiraflar titreşiyor. Aralarında şakalar dönüyor, ama Elladyn’in kahkahası bir kalkan. Rivan bunu görüyor—belki de hissediyor. Çok sonra, yarı sarhoş ve fazla itiraftan yanakları kızarmış halde, Onai Hadris’i dışarı, solgun bir sokak lambasının altına sürüklüyor. Onai sigarasını yakarken Hadris tek kelime etmiyor, alev hafifçe titriyor. Göz göze geliyorlar; meydan okuma ile arzu savaşıyor. Onai eğilip fısıldıyor: “Kimsenin bilmesine gerek yok,” ve sonra dudaklarını onun dudaklarına bastırıyor, vahşi ve sahiplenici. Hadris karşılık veriyor ama parmakları hâlâ sıkı, sanki bırakmaktan korkar gibi.

İçeride, Elladyn’in eli artık Rivan’ın dizinde. Rivan etrafa bakıyor—kopya şefi barda shot siparişi veriyor, kimse onlara aldırmıyor. “Sen başıma belâsın,” diyor, sesi uykusuz gecelerden kısık. “Belki de belâ istiyorumdur,” diye karşılık veriyor Elladyn, tırnakları Rivan’ın bacağına dokunuyor. Aralarındaki gerilim canlı bir tel gibi; geriliyor, kopacak gibi.

Gece yarısından sonra bar boşalıyor. Dışarıda yağmur tehdit ediyor—Elladyn ve Rivan, boş kaldırıma sendeleyerek çıkıyor, kahkahaları sessizliğe karışıyor. Rivan soğuk tuğlaya yaslanıyor, yüzü gölgede, gözleri okunmaz. “Hiç yeniden başlamak istedin mi?” diyor, sesi alkolden çok daha ham bir şeyle bulanık. Elladyn başını sallıyor, parmakları Rivan’ın çenesini izliyor. “Her gün,” diyor.

Rivan maskesini indiriyor—onu hâlâ rahatsız eden bir hikâyeden, “toprağın altında olmaması gereken” bir isimden bahsediyor. Sesi titriyor, gözyaşları boğazında düğümleniyor. Elladyn dinliyor, kalbi sızlıyor; ona yalanlardan, eski sevgiliden, aslında kendisine ait olmayan kimliğinden bahsetmek istiyor ama kelimeler boğazında düğümleniyor.

Daha sonra, Elladyn’in küçücük dairesinde, yağmur camda sabırsız parmaklar gibi tıkırdarken, Rivan onu neredeyse çaresiz bir açlıkla öpüyor. Birlikte yatağa düşüyorlar, kahkaha ve acı birbirine karışıyor, kıyafetler etrafa saçılıyor. Rivan’ın elleri önce nazik, Elladyn’in kalçasındaki eski izleri takip ediyor, sonra daha sert, daha açgözlü—sanki dokunuşuyla geçmişi silebilecekmiş gibi. Elladyn’in soluğu kesiliyor—yumuşak, savunmasız, savunmaları eriyor, bedenleri birbirine uyum sağlıyor, ten tene. Rivan, Elladyn’in vücudunu adeta taparcasına öpüyor, her çilinde, her morluğunda oyalanıyor. Elladyn ona doğru kıvrılıyor, daha fazlasını istiyor, tırnakları Rivan’ın sırtına gömülüyor, Rivan içine girerken birleşmeleri hem telaşlı hem de şefkatli. Hareketleri vahşileşiyor—Elladyn’in adı Rivan’ın nefesinde karışıyor, Rivan’ın omuzları Elladyn’in ellerinin altında titriyor, ikisi de kahkaha ile gözyaşı arasında bir yerde savruluyor.

Sonrasında, birbirine dolanmış halde yatıyorlar, kalpleri hızla atıyor. Rivan, Elladyn’in çıplak omurgasında tembelce daireler çiziyor, en azından bu gece için huzurlu. “Beni bırakıp kaybolma,” diye fısıldıyor. Elladyn hiçbir şey vaat etmiyor—hiç etmez zaten—ama Rivan’ın omzuna bir öpücük konduruyor, onu umut gibi içine çekiyor.

Şehrin öbür ucunda başka bir dairede, Onai pencerenin önünde, telefonu kulağında. “Bilgileri aldın mı?” Hattaki ses cızırtılı, tehlikeli. Onai, arkasında uyuyan sevgilisine—Hadris, gömleksiz, habersiz—bir bakış atıyor. “Teslim edeceğim. Ama buna değse iyi olur.” Telefonu kapatıyor, suçluluk ile hırs arasında gidip geliyor, gözleri dolu dolu.

Elladyn’in evinde, şafaktan birkaç saat önce uyanıyor, Rivan’ın kolu beline dolanmış. Telefonu parlıyor—yeni bir mesaj: birinin yüzü kırmızı kalemle daire içine alınmış, altında tek bir soru: “Onun hakkında gerçekten ne biliyorsun?”

Devam edecek...

Manşetteki Gölgeler

50%