Logo
TR
Loading...

Bölüm 7

Torrek koridorda duruyor; geniş omuzları, akademi eşofmanının keskin hatlarına rağmen içine kapanmış. Ellerindeki ilaç şişesiyle titreyerek uğraşıyor, yakasını ter karartmış. Futbol sahasından gelen tezahüratlar uzakta, gerçek dışı bir yankı gibi. Parmak eklemleri bembeyaz. Yüzünde bir anlık suçluluk parlıyor—ama hemen ardından korku gelip her şeyi boğuyor. İki hapı diline bırakıp kuru kuru yutuyor, ayak sesleri yaklaşırken. Şişe yere düşüp tıngırdıyor.

Onu ilk gören Lyra oluyor—nefes nefese, koşmaktan yanakları al al, Marrowridge eteği buruşmuş, gözleri endişeyle çılgın. Torrek tanıdık sırıtışını takınmaya çalışıyor ama hemen sönüyor. “Sadece heyecan,” diye fısıldıyor, sesi çatallı, ama Lyra’nın kendi kaygısı aralarındaki daracık havayı dolduruyor, neredeyse boğuyor. Bir an elleri buluşuyor—umutsuzluğa yakın bir tutuş, Lyra’nın ince parmakları korkudan buz gibi.

Acil durum, bağırışlar ve kaosla çözülüyor. Caelum, uzun boylu ve dimdik, kusursuz okul üniformasıyla içeri dalıyor; çenesi kilitli, fırtına grisi gözleri Torrek’le etraflarında toplanan takım arkadaşları ve personel arasında gidip geliyor. Maske düşmüş—geriye sadece panik kalmış. Eli Torrek’in omzuna dokunuyor, itiraf edemeyeceği kadar nazikçe. “Sakın—sakın gözlerini kapatma, tamam mı?” diye kısık bir sesle söylüyor Caelum, dudaklarının kenarında kontrolü çatırdıyor. Lyra’ya bakıyor; Lyra kaybolmuş, büzülmüş, titriyor—buraya umutla gelen o kızdan eser yok.

Ambulans Torrek’i götürüyor. Ardında kalan boşluk, kulakları sağır eden bir çiğlikte. Lyra koridorda, ellerine bakarak öylece duruyor. Saçları yüzüne düşmüş, sessiz gözyaşlarını saklıyor. Caelum konuşmaya çalışıyor, dili hiç cesaret edemediği itiraflarla ağır. “Eğer o—” diye başlıyor, ama anlamsız. İkisi de paramparça, kurtarmaya çalıştıkları birinin enkazı etrafında dönüp duruyorlar.

Peris’in dairesinin sessizliğinde büyü bambaşka. Caelum kapıda kararsız, kravatı gevşemiş, elleri ceplerine gömülü. Peris, hala beyaz gömleğiyle—şimdi buruşmuş, manşetleri sıvanmış—eski koltuğun ucunda oturuyor, omuzları gergin, hayalet gibi gözleri yere sabitlenmiş. Aralarındaki sessizlik elektrik yüklü. Avuç avuca, Caelum sonunda gözyaşlarını bırakıyor. Peris başını kaldırıyor, o ani kırılganlıkla darmadağın.

“Hepsi benden veremeyeceğim bir şey istiyor,” diye mırıldanıyor Peris, sesi kısık ve boğuk. Caelum titrek bir nefes salıyor, aralarındaki nefessiz mesafe eriyor; sabun, yağmur ve gergin bir özlemin kokusu havayı dolduruyor. Dudakları buluşuyor—aç, beceriksiz, çaresiz. Peris’in elleri Caelum’un düzgün sarı saçlarına karışıyor, başparmağı kulağının arkasındaki deriye dokunuyor. Caelum’un parmakları Peris’in çenesinden göğsüne kayıyor, onu yastıklara doğru bastırıyor; bedenleri kenetlenmiş, keskin hatlar ve ısınmış ten, ihtiyaçla titriyor. Her öpücük bir itiraf, her soluk hüzün ve korkuyla keskinleşmiş; sınırları karanlıkta eriyor.

Bir yerlerde gök gürlüyor. Kısa büyü, kapıya vuran yumruklarla bozuluyor—Lyra’nın sesi, gözyaşlarıyla boğuk, kapının ardından tırmalıyor. “Yaşıyor mu? Lütfen—lütfen, ihtiyacım var—” Peris hızla uzaklaşıyor, gömleğini düzeltiyor, gözleri suçlulukla parlıyor. Caelum kesik kesik nefes alıyor, çıplak ve savunmasız, dudakları şiş, çenesi gergin.

Saille’in kötü niyetli kahkahası koridorda yankılanıyor, kırık cam gibi keskin; dedikodu yayılıyor. Sırlar açığa çıktı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Devam edecek...

Kadifede Gölge Dersleri

88%