Logo
TR
Loading...

Bölüm 6

Lyra Haldene’nin saçları dağınık ve vahşi; endişeli bukleleri bir hale gibi başını sarmış. Peris’in ofisinin önünde ellerini birbirine bastırıyor, parmak uçları titriyor. Eteği buruşuk, kolunda mürekkep lekeleri var; sanki söyleyemediklerinin ağırlığı tüm bedenine yayılmış. Koridor dar ve havasız, ayakkabılarının altında taş zeminde gölgeler titrek bir şekilde dans ediyor. Tereddüt ediyor, sonra elini kaldırıp kapıya vuruyor—çok hafif, neredeyse duyulmaz; umudu ve korkusu o vuruşta iç içe geçmiş.

Peris kapıyı açıyor. Gömleğinin kolları sıvanmış, yakası açık, gözlerinin altında koyu halkalar. Yorgun görünüyor; sanki binadaki tüm sırları yüzyıllardır tek başına taşımış gibi. Bir anlığına bakışları Lyra’nın endişesinde takılı kalıyor—sonra kenara çekiliyor, sesi Lyra’nın hak ettiğinden daha yumuşak. “Burada olmaman gerek,” diyor, ama gitmesini istemiyor. İçeride hafif bir çay ve kâğıt kokusu var, elinde buruşturulmuş yarım kalmış bir mektup. Lyra yanından geçerken elleri birbirine değiyor. Teninde bir kıvılcım çakıyor.

Lyra’nın sesi boğuluyor. Özür dilemek, tüm acılarını itiraf etmek istiyor ama ağzından sadece şu dökülüyor: “Artık kim olduğumu bilmiyorum.” Gözleri yaşlı ve kocaman açılmış. Peris ondan uzaklaşıyor, çenesindeki kas geriliyor. “Sınırları aştık, Lyra. Bu benim suçum. Bunun yüzünden incinmene izin veremem.” Ama Lyra ona yaklaşıyor, bedeni acı verecek kadar savunmasız. Eli Peris’in elini buluyor—parmakları birbirine kenetleniyor, çaresizce, bencilce. “Beni görmeni istiyorum,” diye fısıldıyor.

Peris’in nefesi kesiliyor. Aynı anda hem genç hem yaşlı görünüyor, hayalet gibi. Gözlerinde suçluluk ve arzu çarpışıyor, koridordaki saat saniyeleri çivilerken. Bir an, yüzleri birbirine çok yakın—Peris’in başparmağı Lyra’nın nabzında, dudakları neredeyse saçına değecek. Dışarıdan biri öksürüyor, ikisi de irkilip ayrılıyor—elleri hâlâ birbirine tutunmuş.

Kapı hızla açılıyor: Saille koridorda, kolları göğsünde, bakışları keskin ve parıltılı. Dudakları yavaşça, zaferle kıvrılıyor; Lyra’nın kızarmış yanaklarını, Peris’in kasılmış çenesini, birbirine dolanmış ellerini bir bakışta süzüyor. “Vay,” diye mırıldanıyor, “burası bayağı ilginçmiş.” Lyra elini hızla çekiyor, yüzü alev alev. Peris’in vücudu korku ve utançla taş kesiliyor.

Akademide dedikodular yangın gibi yayılıyor. Lyra koridorlarda suçlamaların içinde boğuluyor—her fısıltı bir bıçak gibi. Utancı bir yara izi gibi üzerinde; en yakın arkadaşları bile ondan uzaklaşıyor. Caelum onu kütüphane yakınında köşeye sıkıştırıyor, ceketi kusursuz, gözleri vahşi ve cam gibi. “Herkes konuşuyor,” diyor, sesi çatlıyor, ona ulaşmaya çalışırken. Her şeyi itiraf ediyor: kopya çekişini, çaresizliğini, mükemmel olma arzusunu—ve Lyra’nın şefkatine duyduğu ihtiyacı. “Hepsini senin için yaptım,” diye fısıldıyor, yüzünde affedilme, içini dolduracak bir şey arıyor. Lyra’nın göğsü sıkışıyor—kendi kalbi suçluluk, özlem ve Peris’in yokluğunun ağırlığı arasında parçalanıyor.

Torrek, solgun ve huzursuz, saatlerce spor salonunda oyalanıyor. Gömleği terden sırılsıklam; saçları cansız, elleri yanlarında huzursuzca oynuyor. Saille onu orada buluyor, kahkahası yumuşak ve avcı gibi. Etrafında dönüyor, sözleri bal gibi akıyor—her cümlesi bir meydan okuma. Parmak uçları Torrek’in kolundan aşağı süzülüyor ama Torrek irkilip uzaklaşıyor, gözleri vahşi, yalnız başına çıkıp gidiyor. Sahada takım fısıldaşıyor, Torrek bir anda kendi bedeninde yabancıya dönüşüyor.

Peris, Müdür’ün karşısında oturuyor, duruşu dimdik, elleri hareketsiz, sadece kalemi masaya tıkırdatıyor. Yüzü solgun, yaralı, ama kimsenin gözlerine bakmıyor. Dünyayı dışarıda bırakıp, tekrar tekrar Lyra’nın elini tutuşunu hatırlıyor—o bir nefeslik anda ne kadar canlı hissettiğini, ne kadar yanlış olduğunu. “Bunu asla istemedim,” diyor, sesi kısık ve boğuk, “ama olanları değiştiremiyorum.” Müdür sadece kaşlarını çatıyor, dudakları sıkıca kapalı; Saille arka planda, gözleri zaferle parlıyor.

Lyra’nın direnci sonunda kırılıyor. Odasına kapanıyor, elleri titriyor, telefonu mesajlarla yanıp sönüyor ama açmaya cesaret edemiyor. Kalbi kulaklarında atıyor. Alacakaranlıkta Torrek’i aramaya çıkıyor—onu yalnız buluyor, yüzü kül gibi, gözbebekleri büyümüş, nefesi fırtınadaki deniz gibi uğulduyor. “Yapamayacağım,” diye mırıldanıyor Torrek, sesi neredeyse yok. Lyra ona uzanıyor ama Torrek geri çekiliyor.

O gece, alacakaranlık karanlığa dönerken, sirenler sahada çığlık çığlığa yankılanıyor. Torrek, boş ilaç şişelerinin yanında baygın halde bulunuyor, uzuvları gevşek, alnında ter damlacıkları. Panik patlak veriyor. Öğrenciler pijamalarıyla toplanıyor—yüzleri solgun, gözleri korku ve suçlulukla kocaman. Lyra, Torrek’in hareketsiz bedenine bakarken boğazı düğümleniyor, dizleri titriyor, suçluluğu nefesini kesiyor. Peris geliyor, telaşlı, perişan, kalabalıkta hem Lyra’yı hem Torrek’i arıyor, her yanı pişmanlıkla yanıyor.

Ambulansın kapıları kapanırken ortalık kaosa dönüyor. Saille sessizce geceye karışıyor, kimseye görünmeden, dudaklarında gizli bir gülümseme. Akademi çıplak ve titrek kalıyor, her sır açığa çıkmış, her sınır aşılmış. Kırılan güvenin acısı duvarlara işliyor, verilen sözler her kalp atışında paramparça oluyor.

Devam edecek...

Kadifede Gölge Dersleri

75%
Kadifede Gölge Dersleri: Elit Akademi Aşkı