Bölüm 3
Peris masasında oturuyor; omurgası dimdik, koyu bukleleri hafifçe dağılmış, gömleğinin kolları dirseklerine kadar sıvanmış. Tek bir lambanın yumuşak ışığı, camdan sızan alacakaranlığı hafifletiyor. Bakışlarını bir ödev yığınına dikmiş ama dikkati çoktan dağılmış. Odanın öbür ucunda Caelum, ütülü üniformasıyla dimdik duruyor; kravatı kusursuz, her hareketi kontrollü ve ölçülü.
“Plath’la Rimbaud’yu aynı derste mi okutuyorsun?”
Caelum’un sesi kısa, meydan okuyan bir tonda; ama Peris’in sakin bakışları karşısında yanakları kızarıyor. Peris’in dudaklarında küçük, sessiz bir gülümseme beliriyor—hafif bir alay ve şefkatin karışımı.
“Öğrenmeye değer hiçbir şey tamamen güvenli değildir, Caelum.”
Soru bir meydan okuma; cevapların arasında tuhaf bir şey dalgalanıyor—merak mı, özlem mi, Peris bile ayırt edemiyor.
Caelum’un bakışları gereğinden uzun sürüyor, parmakları huzursuzca bir kitabın sırtında geziniyor. Sessizlikte, aralarındaki elektrik giderek ağırlaşıyor. Peris, Caelum’un gözlerinin altındaki yorgunluğu ya da sesinin ardındaki belirsiz umudu fark edip etmediğini merak ediyor.
Daha sonra, kütüphane neredeyse bomboş; havada ihtimalin ağırlığı var. Saatler ağırlaşmış, ortam samimi bir hal almış. Caelum geri dönüyor; kravatı gevşemiş, sarı saçları dağınık bir şekilde gözlerinin önüne düşmüş. Keats’in bir cildine eğilmişken, Peris yanından geçerken başını kaldırıyor.
“Hiç kolaylaşıyor mu?”
Caelum’un sesi öyle alçak ki, sadece Peris duyabiliyor. Kelimeler havada asılı kalıyor; içinde sadece ders stresi değil, daha fazlası var. Bir anlığına, Peris mükemmel başkanın altındaki çocuğu görüyor: hayalet gibi, övgüye ya da bir dokunuşa tutunmaya çalışan, dağılmamak için çırpınan biri.
Ellerinin aynı yıpranmış kitap üzerinde buluşması—kısa, tesadüfi, ama elektrik yüklü. Peris’in nabzı hızlanıyor. Caelum’un parmakları bembeyaz, ama Peris bırakana kadar elini çekmiyor. Aralarında bir şey geçiyor; huzursuz ve yoğun. Ayrılırken ikisi de tek kelime etmiyor, ama sessizlik bir sır gibi ağırlaşıyor aralarında.
Koridorda, Torrek eski bir bankta yayılmış; futbol forması buruşuk, ıslak saçları alnına yapışmış. Topuklarını huzursuzca yere vuruyor, ellerindeki titremeyi saklamaya çalışırken göğsü inip kalkıyor. Lyra onu orada buluyor; hırkası bir omzundan kaymış, saçları darmadağın, gözleri parlak—özür ve ihtiyaçla dolu.
“Sanırım aptalca bir şey yaptım,” diye fısıldıyor, defterini göğsüne bir kalkan gibi bastırarak.
Torrek’in maskesi düşüyor.
“Herkes yapar,” diyor.
Lyra omzuna yaslanıyor, Torrek de izin veriyor; kasları Lyra’nın elinin altında gergin.
Yurtta, Lyra kapıyı kilitliyor ve yatağın ucuna, masa lambasının mavi titrek ışığında oturuyor. Günlüğünü açıyor; sırtı çatlamış, sayfaları özlemle dağılmış. Kelimeleri aceleyle, açıkça dökülüyor; parmakları titreyerek yazıyor: sesin boğazımda, ağzın kimsenin bakmaması gereken yerde, ellerim açlığının şeklini öğreniyor. Odanın havası ağırlaşıyor; Lyra gözlerini kapatıyor, avuç içini uyluklarının arasına bastırıyor, utançla haz arasında ince bir çizgide gidip geliyor. Peris’in ağzını, dikkatli ellerinin kontrolünü kaybedişini hayal ediyor ve titriyor—korku ve arzu birbirine dolanmış.
Dışarıda, Caelum volta atıyor; kıskançlıkla, adını koyamadığı daha keskin bir şey arasında sıkışmış. Antrenmandan sonra Torrek’i yakalıyor, sesi alçak, meydan okuyan:
“Omzunda ağlamasına izin verdin—sana ne anlattı?”
Torrek’in dizi seğiriyor, maskesi hafifçe düşüyor, Caelum altındaki titremeyi görebiliyor. Karşılaşmaları tuhaf, sessiz bir anlayışa dönüşüyor; birbirlerini yerden kaldıran eller—ihtiyaçtan doğan gizli bir anlaşma.
Gece, Marrowridge’in üstüne kalın bir örtü gibi çöküyor. Saille, kırmızı dudakları ve çekik gözleriyle, kızlar koridorunda zarif bir yaramazlıkla süzülüyor. Lyra’nın kapısının altından bir zarf bırakıyor; adımlarında merak ve hesap var. Saatler sonra, Lyra mektubu buluyor—kendi gizli şiiri, yabancı bir el yazısıyla kopyalanmış. Altında bir tehdit: Peris’le görüşmeyi bırak, yoksa onun hakkında yazdıklarını herkes öğrenecek.
Lyra’nın nefesi kesiliyor, parmakları sayfada bembeyaz. Koridorda ayak sesleri yankılanıyor. Lyra’nın kalbi çarpıyor—yakalanmış, köşeye sıkışmış, çaresiz. Sır açığa çıktı; bedeli henüz ödenmedi.
Devam edecek...