Logo
TR
Loading...

Bölüm 5

Mairen, fenerin çatısında Astren Cove’a bakıyor; rüzgar, tuzlu havayı karışmış saçlarının arasından acımasızca savuruyor, yanında tehlikeli bir şekilde dengede duran yarım şişe çavdar. Gece, camın ardında keskin ve zifiri; ışık çarkı, sonsuz denizin üzerinde dönüp duruyor. Mairen’in ürpermesi soğuktan çok, yaptıklarından. Yalnız olduğunu sanıyor—her zaman burada yalnız. Zaten buraya gelmesinin sebebi de bu.

Metale vuran sessiz bot sesleri. Veyra, kapağın orada beliriyor; gümüş bir hale gibi ışıkla çevrili, elinde bir matara, bakışlarını kaçırıyor. Mairen düşünüyor: Veyra, her sessizliği nasıl bir meydan okumaya dönüştürüyor? Hep en hızlı kaçış yolunu hesaplıyormuş gibi. Ama bu gece, Veyra’nın boynundaki gerginliği görebiliyor. Bir parmağını kıvırıyor, o umursamaz, yana kayık gülümsemesiyle onu yanına çağırıyor.

Veyra, genelde içine kapanık, kendini korkakça kenara bırakıyor, tam dokunacak kadar yakın değil. Hiç konuşmuyor, sadece matarayı Mairen’e doğru uzatıyor. “Berbat görünüyorsun,” diye mırıldanıyor Veyra. Sesi alçak, dikkatli, inkara yer bırakıyor. Mairen, pervasız ve çıplak bir kahkaha atıyor.

“Aynı şeyi sana da diyebilirim.” Bir yudum alıyor, çavdar boğazını yakıyor. “Senin bahanen ne?” Rüzgar, Veyra’nın saçlarını gözlerinin önüne savuruyor ve Mairen, ilk kez onun gerçek—savunmasız, yaralı—göründüğünü düşünüyor.

Veyra’nın dudakları bükülüyor. “Belki de sonunda ben de aptalca bir şey yaptım.” Bakışları kaçamak, uzun süre tutamıyor. “Belki de seyirciye oynamadığın halini görmek istedim.”

Bir an, meydan okumayla dolu. Uzakta bir şimşek ufku yarıyor; gök gürlüyor, Mairen ürperiyor. Veyra da öyle, ama uylukları birbirine değdiğinde geri çekilmiyor, Mairen yaklaşırken, parfümü deniz kokusuna karışırken irkilmiyor.

“Dikkat et,” diye fısıldıyor Mairen, gözleri karanlık ve aç. “Burada fazla kalırsan, bana gerçekten doğru bir şey söyleyebilirsin.”

Veyra’nın eli titriyor, mataraya uzanırken. “Belki de mesele bu.” Bir anlığına, tüm maskeler düşüyor. Işığın suyu tarayışını izliyorlar, sis öyle yoğun ki dünya kayboluyor.

Mairen’in kahkahası bu kez daha yumuşak, savunmasız. “Yanlış nedenlerle istenmekten yoruldum.” Sesi kenarlarından çatlıyor—bu gece, kendinden hiç bu kadar nefret etmemişti. Veyra, nadir bir cesaretle, Mairen’in yanağına dokunuyor—parmakları nazik, tereddütlü, sonra kararlı. Temas havayı yüklüyor; rüzgar bile sanki duruyor.

Düşünmeden, Mairen’in dudakları onun dudaklarına düşüyor—tuzlu, çaresiz. Öpücük tereddütlü, uzun, ikisi de fazla yalandan ve fazla sessizlikten yıpranmış. İçinde bir sıcaklık var, ikisini de korkutan bir yumuşaklık. Ayrıldıklarında, Mairen nefessiz, Veyra şaşkın. Aralarında çavdar, tuz ve ihtiyaç tadı asılı kalıyor.

“Yapmamalıydım,” diye fısıldıyor Veyra, ama gitmiyor.

Mairen, ellerindeki titremeyi saklayarak, fazla keskin bir sırıtışla cevap veriyor. “Eğer puan tutuyorsak, sanırım ben bayağı gerideyim.”

Kahkahaları sessiz, ama günlerdir hissettikleri ilk gerçek şey bu. Bir süre, fırtınanın sessizliğinde oturuyorlar, parmakları birbirine dolanmış, yüzleri fenerin ışığında aydınlanıyor.

Aşağıda, Marrow Point istasyonunda, Ivo volta atıyor, kaygısı dalga dalga yayılıyor. Lyev’in tehditleri kafasında çınlıyor, ucuz cinin nefesini zehirliyor. Solan’ı karanlık salonda buluyor, bir lokanta köşesine büzülmüş, gözleri ağlamaktan kıpkırmızı. Ivo’nun çaresizliği, cazibesini tehlikeli bir silaha dönüştürüyor.

“Solan. Benim için bir şey yapmanı istiyorum.” Sesi her zamankinden yumuşak, neredeyse babacan, ve Solan—onay arayan, herhangi bir onay—kafasını kaldırıyor, temkinli ama umutlu. Ivo, birlikten, istasyonu kurtarmaktan, sadakatten bahseden bir hikaye uyduruyor. Gerçek daha basit: Saf birine ihtiyacı var, ve Solan her zaman istenmeye aç.

Solan kabul ediyor, içi burkularak. Ivo için yalan söylüyor, anlamadan; son masumiyet kırıntısını, aslında hiç kendisine ait olmayan bir sofrada yer bulmak için feda ettiğini.

Geceyle paramparça olmuş halde, Solan fenerin yolunu tutuyor, titreyerek. Fenerci Telin’i buluyor; Telin, korkulukta bacaklarını sallandırmış, rüzgara karşı sigara içiyor, gözlerinde sadece ışığın soğuk yansıması. Solan, Telin’in yanına yığılıyor, umutlarının kırıklarını tutmaya çalışmaktan gözyaşları sel olmuş.

Telin, hafif alaycı bir mesafeyle bakıyor ama sesi yumuşak. “Bir gemi kazası mı bekliyorsun, yoksa atlamayı mı planlıyorsun?” Şaka, Solan’ın içinde bir şeyi kırıyor. Solan önce gülüyor, sonra hıçkırıyor, sonra Telin’in omzuna yığılıyor.

İlk dokunuş çekingen, Telin’in eli Solan’ın sırtında yavaş ve sıcak. Solan’ın acısı çıplak, ve sisin korumasında, bu sızı açlığa dönüşüyor. Öpücükleri çaresiz, dudakları tuz ve pişmanlık tadında. Telin, Solan’ın yolunu açıyor, titreyen ellerini sabitliyor, dudaklarını Solan’ınkine bastırıyor, yavaş ve emin, ta ki korkunun girdabı daha sessiz bir şeye dönüşene kadar. Birlikte, beceriksizce hareket ediyorlar, yarı çıplak, dizleri metale çarpıyor; seks dağınık, muhtaç, bedenleri boğuluyormuş gibi birbirine tutunuyor. Fenerin dönen gözü altında, Solan sonunda bırakıyor kendini, şu anda sadece gerçeğini isteyen birinin güvenliğinde soluk soluğa.

Şafak, solgun ve suçlayıcı, ağır ağır yükseliyor. Herkesin dünyası değişmiş.

Güneş doğmadan hemen önce, Lyev, boş istasyonun gölgelerinden çıkıp Ivo’nun karşısına dikiliyor. Sözleri yumuşak, ama gözleri parlıyor. “Bir yalan daha söylersen, sadece işini değil, her şeyini alırım.”

Devam edecek...

Alçalan Gelgit Frekansları

63%
Alçalan Gelgit Frekansları: Ücretsiz Romantik Dram Oku