Bölüm 6
Orin, Dock Eleven’in iskelet gibi ana sahnesinin arkasındaki koridorda bir ileri bir geri volta atıyor; siyah deri ceketi, ekose gömleğinin üstüne umursamazca atılmış, parmakları çelikten sızan basla birlikte titriyor. Çatlamış telefonuna bakıyor—Jossan’dan üç cevapsız çağrı. Midesinde eski bir kaygı kıvrılıyor; bu gece havada bir elektrik var ve Orin, bir şeylerin kopmak üzere olduğunu hissediyor.
Jossan, ofiste bekliyor; hırpalanmış masanın kenarına tünemiş, ceketinin omuzlarını sıkan kumaşıyla kambur duruyor. Yüzündeki ham panik, çocukça yakışıklılığını soldurmuş; kravatı yamuk, saçları karanlık ve telaşlı bir dağınıklık. Orin, Jossan’ın itirafını, kelimeler ağzından dökülmeden önce yüzünden okuyor.
“Yalan söyledim,” diye patlıyor Jossan, sesi çatallı. “Ben—beni gönderdiler. Babam müfettiş. Dock Eleven’ı kapatmak istiyorlar. Lütfen—Orin, boğazıma kadar battım. Bana yardım etmelisin.”
Orin’in nabzı kulaklarında çarpıyor; ihanete öfke ve acıma, huzursuz yüzünde savaş halinde. Deli sarı saçlarını hışımla geriye atıyor, çenesi gerginlikten keskinleşmiş. “Şimdi mi söylüyorsun? Bunca şeyden sonra mı?” Sesi pürüzlü, yaklaşırken neredeyse tehditkâr.
Jossan’ın gözleri yaşlı; nefesi titrek. “Hiçbir şeyim kalmadı,” diye fısıldıyor. “Eğer Calais öğrenirse—”
“Zaten biliyor,” diye araya giriyor Calais; siyah, kusursuz bir bluz içinde soğuk ve ürkütücü bir zarafetle, bakışları buz gibi. Masaya doğru süzülüyor, duruşu başlı başına bir tehdit. “Seni uyarmıştım, Jossan. Dock Eleven hainleri affetmez.”
Jossan irkilip masadan iniyor, küçülüyor adeta. Orin aralarına giriyor, sesi kırılgan. “Sadece korkuyor, Calais. O düşman değil.” Elleri ceplerinde yumruk olmuş, öfke ve koruma içgüdüsü birbirine karışıyor.
Calais’in dudakları inceliyor—ojeli eliyle küçümseyici bir hareket yapıyor. “Çok yumuşadın, Orin.” Ama gözlerinde bir anlık bir sızı, kontrolünün ardındaki acıyı ele veriyor.
Karşı rıhtımda, Evaleine’in duvar resmi betona hayat veriyor: cesur çizgiler, elektrik gibi renkler—ve tam ortasında, boyayla patlamış bir sır. Calais’in silueti, dikkatli bakınca çoğunun tanıyacağı bir gölgeyle iç içe geçmiş. Calais bunu fark ediyor ve yüzündeki sakinlik çatlıyor—yüzü öfkeyle kızarıyor, gözleri çılgınca sağa sola kaçıyor.
Evaleine, Vespera’nın yanında duruyor; yanaklarında kobalt lekesi, bakışında meydan okuyan bir pişmanlıksızlık. Vespera, keskin elmacık kemikleri ve bol ceketiyle, aralarına ve Orin’e doğru kamerasını kaldırıyor. Bir anlığına, neredeyse yumuşak görünüyor.
Karanlık çökerken, Orin ve Evaleine arka odaya süzülüyor; kahkahaları keskin, çaresiz. Evaleine, Orin’i kemer halkalarından çekiyor, gözleri parlıyor, dudakları pembe ve dağınık. Birbirlerine çarpıyorlar, teselli arar gibi—Evaleine’in elleri Orin’in gömleğine dolanmış, Orin’in dudakları onun köprücük kemiğini buluyor. Yanıyorlar, pervasızca; bedenleri birbirine yapışmış, hareketleri aç ve aceleci—onun bacağı Orin’in beline dolanmış, Orin’in parmakları Evaleine’in gömleğinin altına süzülüyor, ikisi de ten ve sürtünmede kaybolmaya çalışıyor. Ayrıldıklarında, nefes nefese, ikisi de biraz daha kaybolmuş.
İlk onları Vespera buluyor. Çenesi kilitli, gözleri cam gibi, kamera titreyen parmaklarından sarkıyor. “Sadece seks miydi?” diye soruyor Orin’e, sesi neredeyse bir fısıltı.
Orin duraksıyor—suçluluk boğazına oturmuş, göz göze gelemiyor. “Ves, ben—”
Vespera yaklaşıyor. Elleri titreyerek kendini sarıyor, dudağını kanatacak kadar ısırıyor. “Seni tamamen istiyorum,” diyor, sesi kırık, gözleri yalvarıyor. “Sadece geceleri değil.”
Orin geri çekiliyor, yüzünde panik gölgesi. “Yapamam,” diye kısılıyor sesi, uzaklaşıyor—Vespera’nın kalp kırıklığı gözden kaçmayacak kadar açık.
O anda Calais kapıda beliriyor, yüzü öfke ve daha ham bir şeyle buruşmuş. Bakışları Vespera’dan Orin’e kayıyor, tüm bedeni kasılmış, parmak eklemleri bembeyaz. Bir an, sanki birine vuracak gibi—ama yapmıyor. Sadece arkasını dönüp kapıyı çarpıyor, eski çerçevede cam zangırdıyor.
Daha sonra, ofiste yalnızken, Calais’in yansıması tozlu aynada parçalanıyor. Kendine bakıyor, nefesi düzensiz, gözleri kıpkırmızı, sonra yumruğunu camdan geçiriyor. Kan, eklemlerinde vahşi ve parlak damlalar halinde toplanıyor. Sesi, boş koridorda yankılanıyor.
Dışarıda, polis sirenleri uzaktan uluyor, giderek yaklaşıyor.
Devam edecek...