Bölüm 3
Jossan Pir, Dock Eleven’in yıpranmış çelik kapılarının önünde tereddütle duruyor; üstünde ikinci elden alınmış, iki beden büyük mavi bir ceket, parmakları ağarmış bir şekilde tıka basa dolu postacı çantasının askısına kenetlenmiş. Yüzü tertemiz, ama şimdiden saç diplerinde ter birikmiş. Başını eğip içeri süzülüyor, kimseye görünmeden geçmeyi umuyor ama çatlak beton zemine adım atar atmaz içine bir merak ürpertisi doluyor: Vespera Raith, baştan ayağa siyahlar içinde, kamera askısı keskin köprücük kemiklerinden geçiyor, gözleriyle ya ışığı hapseder ya da bir bakışta öldürür gibi.
Jossan’ın bakışlarını yakalıyor, dudaklarında gizli bir sırla kıvrılan bir gülümseme. Yürüyüşü yavaş, kasıtlı—ölçülü bir avcı gibi. “Kayboldun mu, yoksa kaybolmamış gibi mi yapıyorsun?” diye takılıyor, parmakları kameranın üstünde ritim tutarken etrafında dolanıyor. Jossan nefesini düzene sokmaya çalışıyor. “Ben Jossan. Yeni etkinlik yöneticisiyim. Şu an en çok istediğim şey görünmez olmak, sanırım.” Sesi biraz fazla umutlu, biraz fazla çıplak çıkıyor. Vespera’nın kaşı kalkıyor, sessiz bir meydan okuma. “Bu kadar kolay mı yani? Kaybolmak isteyenlere asla güvenmem,” diye fısıldıyor, bir adım daha yaklaşıp sesini alçaltarak. Bakışındaki bir şey, Jossan’ın içini dökmek istemesine sebep oluyor—utandığı ne varsa, hepsini bir anda.
Göz göze gelmeye cesaret edemiyor, yanakları kızarıyor. “Ailem beş parasız. Burada olmamın tek sebebi… bu şansı gerçekten, gerçekten çok istemem…” Sözleri ağzından dökülüyor, hemen ardından kendine kızıyor. Vespera gülmüyor. Onun yerine bir an durup dikkatle bakıyor, ifadesi yumuşuyor, düz, platin saçının bir tutamını kulağının arkasına atıyor. “Değerin neymiş, göreceğiz Jossan Pir.” Cevap vermesine fırsat kalmadan dönüp uzaklaşıyor, kamera omzunda sallanıyor, Jossan başı dönmüş halde kalıyor—şimdiden onun yörüngesine kapılmış.
Batı duvarının yanında, Evaleine Voss bir süt kasasının üstüne tünemiş; yırtık, boyalı kot pantolonu, kısa atleti enerjisini zar zor tutuyor. Bukleleri darmadağın, gözleri meydan okumayla parlıyor, çimentoya kırmızı harfler karalarken. Orin Kavellar, sprey kutusunu elinden kaptığı anda, tutuşu gevşek ama kesin. “Güvenlik bakarken tag atmanın yasak olduğunu biliyorsun,” diye fısıldıyor kulağına, sesi oyunbaz ama uyarı dolu.
Evaleine aniden dönüp vücudunu Orin’e yaslıyor, otoritesini alaycı bir gülümsemeyle küçümsüyor. “O zaman izleme beni.” Parmakları kasıtlıca göğsünde geziniyor. Orin’in dudakları kıpırdıyor—kendini tutamıyor, Evaleine’in her anı pervasızca yaşamasına kapılıyor. “Neler yapabileceğimi görmek ister misin?” diye meydan okuyor Evaleine, avucu aşağıya kayarken.
Bir anda, Evaleine paletlerin arkasına fırlıyor, Orin’i de peşinden çekiyor. Kahkahaları gölgeyle tuğla arasında yankılanıyor, ta ki saklanıp sırtlarını soğuk briket duvara yaslayana kadar. “Hadi, cesaret et,” diye mırıldanıyor Evaleine, gözleri kocaman, dudakları aç bir gülümsemeyle aralanmış. Önce alaycı, kararsız bir şekilde yaklaşıyor; parmakları Orin’in tişörtünün altına, tüy gibi hafifçe süzülüyor, Orin’in nefesi tutuluyor. Yavaş, oyunbaz bir öpüşe kapılıyorlar; dudakları sıcak, elleri keşfe çıkmış, kahkahaları titremeye, sonra da derin, arzulayan iç çekişlere dönüşüyor. Evaleine limon ve gece gibi tadıyor; Orin’in elleri saçlarına karışıyor, çekiştiriyor, ikisi de fark edilmenin, istenmenin heyecanında kayboluyor.
Depoda, Calais her şeyi izliyor—gözleri kısık, ifadesi okunmaz, sadece çenesinin kasılması belli ediyor duygusunu. Vespera yakında oyalanıyor, kamerasını kaldırıp hızlıca bir fotoğraf çekiyor—Evaleine Orin’e yaslanmış, Orin’in tişörtü sıyrılmış, aralarındaki gerilim kıvılcım gibi. Vespera’nın göğsünde kıskançlık keskin ve parlak bir düğüm gibi sıkışıyor, arkasını dönüp umursamıyormuş gibi yapıyor ama lensini ayarlarken parmakları titriyor.
Jossan, kaosun içinde dolaşıyor, korkusunu bastırmak için herkesin kurallarını gözlemliyor—kim nereye girebilir, kim kimi öpebilir, kim sınırı aşar, kim aşamaz. Zoraki bir gülümsemeyle tekrar Vespera’ya yaklaşıyor. “Bu işte tam bir felaketim, değil mi?” diye mırıldanıyor, kahkahası kırılgan. Vespera başını kaldırıyor, cesaretinin arkasında bir anlığına hüzün parlıyor ama bir sır paylaşıyor: “Herkes rol yapıyor. Bazıları sadece daha iyi beceriyor.” Bir anlığına, ikisinin de kabuğu yumuşuyor.
Evaleine ayağa kalkıyor, yanakları kızarmış, nefesi hızlı. Orin tişörtünü düzeltiyor, ona hem hayranlık hem uyarı dolu bir bakış atıyor. “Sen baş belasısın.” Evaleine dişlerini göstererek sırıtıyor. “Bayılıyorsun buna.” Uzakta bir yerde, Calais’in bakışları tehlikeli bir şekilde üzerlerinde, her hareketi okuyor.
Daha sonra, sessiz bir köşede, Jossan mühürlü bir zarfı Calais’in masasının çekmecesine sıkıştırıyor—itiraf, özür, belki de şantaj—artık kendisi de emin değil. Tam arkasını dönüp çıkacakken, ensesinden soğuk bir esinti geçiyor. Calais kapıda, kolları kavuşturulmuş, gözleri loşta parlıyor. “Rüşvet mi, dürüstlük mü?” diyor—sesi bıçak gibi keskin.
Jossan’ın yüzü bembeyaz, kalbi küt küt, boğazı kurumuş. Cevap vermeye fırsat bulamadan, Calais ışığı kapatıyor.
Cevabı karanlık yutuyor.
Devam edecek...