Bölüm 5
Riley neredeyse ofis kapısını yerinden sökecek gibi içeri daldı; kalp atışları kulaklarında yankılanıyor, elinde tuttuğu dosyayı ne zaman aldığını bile hatırlamıyordu. Delaney başını kaldırdı, lacivert ipeğin içinde bir bıçak kadar keskin, parmakları konferans masasının üzerinde yayılmış. Riley titriyordu, daha aklı yetişemeden konuşmaya başlamıştı bile. “Sen ve Vincent—ne zamandır?” Sesi çatladı. Odanın öbür ucunda, yırtık eskizlerin ve paramparça güvenin arasında Vincent kasıldı.
Delaney’in dudakları kıvrıldı, acımasız değil ama yaralı. “Riley, burası yeri değil—”
“Hayır, tam da burası!” diye patladı Riley, öfkeyle nefes nefese, bir düzine şaşkın bakışın sıcaklığını ensesinde hissederek. “Sanki skandal olan benmişim gibi davranıyorsun ama asıl siz—”
Vincent’ın bakışları ona kilitlendi, bugüne kadar gördüğü en çıplak haliyle. “Sandığın gibi değil.”
Riley güldü, sesi cam gibi çatladı. İkisine de nefret etmek, kaçmak istiyordu ama acı ve görülme arzusuyla yere çakılıp kalmıştı.
Delaney kendini toparladı, omurgası dimdik. “Ne olduysa bitti. Bu—” Parmaklarıyla kendisiyle Vincent arasını işaret etti, havada elektrik, tehlike.
Ama Riley, Delaney’in gözlerinin ardında saklanmaya çalışan o özlemi gördü. İçinde öfke kabardı. “Birbirinize nasıl baktığınızı görmediğimi mi sanıyorsun? Ben sizin oyuncağınız değilim.”
Arkasını döndü, kapıyı çarparak çıktı, ardından derin bir sessizlik bırakarak.
Unutulmuş bir koridorda, Riley sırtını duvara yasladı, utancını yutmaya çalıştı. Vincent’ın ellerinin Delaney’in üzerinde olma düşüncesine katlanamıyordu; hep taze bir merak, asla gerçek olan olamayacağını hissediyordu.
Luca ortaya çıktı, gömleği dışarıda, endişeli, patlamanın izini sürerek. “Riley?”
Gözlerini hızla kırptı, kendini zor tutuyordu. Luca biraz daha yaklaştı, yüzündeki endişe bir anda daha derin bir şeye dönüştü—korku, özlem, hepsi bir arada.
Elini Riley’in yanağına uzattı, başparmağı tuzlu izlerin üzerinde nazik. “Hepsinden daha iyisini hak ediyorsun,” diye fısıldadı.
Riley’in dudakları aralandı, itirazı havada asılı kaldı ama Luca öne atıldı, onu öptü. Önce çekingen, elleri titrek, izin ister gibi. Riley bir an tereddüt etti, sonra kendini bıraktı—sıcaklığa, istenmeye, umudu henüz kırılmamış birine.
Aklı dağıldı, kalbi karmaşa, suçluluk ve hafif bir heyecanla çarpıyordu. Geri çekildi, nefes nefese. “Luca, yapma—”
Luca darmadağın, umudu bir yanıp bir sönüyor. “Yanıldığımı söyle. Hiçbir şey hissetmediğini söyle.”
Cevap veremeden telefonu titredi—ekranda Tessa’nın adı, kanını donduran bir mesaj: Annenle ilgili dedikoduyu duydum. Pis işler. Dikkat et kendine, tatlım.
Riley koridorda koşmaya başladı, duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Tessa, merdiven başında, kadife ve inciler içinde saf zehir gibi gülümsedi. “Formdan mı düştün, Hart?” diye mırıldandı. “Seni paramparça ederler.”
Riley bağırmak istedi ama onun yerine omuzlarını dikleştirdi, gözlerinde yeniden alev yandı. “Önce seni de yanıma alırım.”
Konferans odasında Vincent ve Delaney birbirine çarptı—aralarındaki mesafe acı ve arzuyla doldu. Delaney’in sesi titredi. “Dokunduğun her şeyi mahvediyorsun.”
Vincent bileğini yakaladı, çaresizliği her hareketine sızmıştı. “Hâlâ beni istiyorsun.” Ona saldırdı, dudakları sıcak ve cezalandırıcı.
Delaney’in direnci eridi, parmakları Vincent’ın gömleğine gömüldü. Yılların birikmiş öfkesi ve özlemi alev aldı. Vincent’ın elleri eski yolları buldu, ipek bluzunun altından tenini keşfetti. Bedenleri birbirine dolandı, tüm incelik kayboldu—öfke ihtirasa, pişmanlık ve geçmişin tadı diş izleri kadar keskinleşti. Delaney inledi, Vincent onu masanın üstüne çekti, eteği belinde toplanmış, Vincent’ın tutuşu morartacak kadar sertti, her durduklarında daha da şiddetli devam ettiler.
Delaney omzunu ısırdı, çığlığını bastırdı, tırnakları Vincent’ın sırtına gömüldü; doruk, öfke kadar kör edici, yas kadar derindi. Bir an, sadece solukları boş atölyeyi doldurdu—sonra Delaney onu itti, gözleri asla akmayacak yaşlarla yanıyordu.
Söz yok. Sadece yıkım.
Bu sırada Riley, Tessa’nın yanında durdu, içinden kendine söz verdi: Asla yıkılmayacaktı—ne Vincent, ne Delaney, ne de başka biri yüzünden.
Ertesi sabah, Paris’teki her ekranda bir magazin manşeti patladı: LECLAIR & HART—GERÇEK Mİ, ACIMASIZ MI? SAMİMİ FOTOĞRAFLAR OLAY YARATTI.
Riley ekrana bakakaldı, dünyası yanıyordu. Hiç kimse bu işten temiz çıkamayacaktı.
Devam edecek...