Bölüm 3
Em, bitmemiş katın baş döndüren kenarında duruyordu; rüzgar, özenle topladığı saçından birkaç teli inatla koparıp savuruyordu. Mavi baskı planını göğsüne bastırdı, kalbi öyle bir çarpıyordu ki, nedenini asla itiraf edemezdi. Theo yaklaştı; botlarının ağırlığı zeminde yankılandı, bakışları şimdiden Em’in yüzünde bir çatlak arıyordu. Alacakaranlığın altın ışığında, aralarındaki gerilim binanın iskeletinden geçen kablolar gibi titreşiyordu.
“Bunu sana göstermem bile yanlış,” diye fısıldadı Em, sesi şehrin aşağıdan gelen uğultusundan ancak biraz daha yüksekti. Titreyen elleriyle planları açtı; köşede, bir avuç karalanmış notun yanında yaramazca filizlenen yapraklı bir eskiz ortaya çıktı. Theo, parmağıyla çizgileri takip etti; nasırlı teni Em’inkine hafifçe dokundu—teninin altında ateş gibi bir his yayıldı.
“Çatı bahçesi mi? Hem de yapısal notların arasında mı saklı?” Gülümsedi—bu kez, Em’in daha önce hiç görmediği bir kırılganlıkla yumuşamıştı. “Gerçekten burada güzel bir şeyin hayatta kalabileceğine inanıyor musun?”
Em, bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırdı, göz göze gelmeye cesaret edemedi. “Sadece… buradan bana ait bir parça istedim. Her şey darmadağın olduğunda saklayabileceğim bir sır…” Theo’nun bakışı keskinleşince, aralarındaki mesafe bir anda ısındı, cümlesi yarım kaldı.
Sessizlik uzadı. Sonra Theo konuştu, sesi kısık ve pürüzlüydü. “Bazen kimsenin beni gerçekten görmediğini hissediyorum. Çalışıyorum, herkesi koruyorum… ama hep babamın oğlu, sorun çıkarmayan adam oluyorum. Bundan fazlası olmak istiyorum.”
Em’in eli, neredeyse Theo’nun yanağına dokunacak kadar yaklaştı. “Sen zaten öylesin,” diye fısıldadı, kelimelerine çaresiz bir umut karışmıştı.
Aşağıdan, iskeleden bir bağırış yükseldi ama burada, dünya imkansız derecede küçülmüştü. Theo yaklaştı, nefesi Em’in dudaklarında sıcaktı. Em’in kirpikleri titreyerek kapandı. Dudakları buluştu—yavaş, arayış dolu bir öpücük, sonra daha aç, daha tutkulu bir hale büründü. Em ellerini Theo’nun ensesine doladı, onu kendine çekti, bedenini ona bastırdı. Theo teslim oldu, sonra onu kollarına alıp ham çeliğe yasladı; şehir etraflarında turuncu bir yangın gibi yanıyordu.
Öpüşmeleri derinleşti, giderek daha umutsuz, hiç de nazik olmayan bir hal aldı. Em’in elleri Theo’nun gömleğine dolandı; Theo’nun dili, Em’in alt dudağını araladı, izin ister gibi. Em inledi, ona yol verdi, dünya yok olurken Theo’nun avuçları ceketinin altına kaydı—sert ama neredeyse taparcasına. Em, gerçekliğe tutunur gibi mavi baskı planlarına sarıldı.
Birden, Theo’nun kemerine takılı telsiz cızırdadı, boğuk bir anons anı parçaladı. Theo geri çekildi, soluğu düzensizdi. “Üzgünüm,” diyebildi, başparmağı Em’in çenesinin altını nazikçe izledi.
Em titredi, göğsü inip kalkıyor, özlem ve keder birbirine dolanmıştı. “Olma,” dedi kısık sesle.
Aşağıda, Lexie Dean’i kaldırımda otururken buldu; Dean başını ellerinin arasına almıştı. Lexie’nin botlarının sesiyle başını kaldırdı, yanaklarından ter akıyor, gözleri kızarmış ama inatçıydı. “Benimle dalga geçmeyecek misin?” dedi, sesi titrek.
Lexie diz çöktü, sessizliği aralarına bıraktı. “Her neyse, muhtemelen kendi hayatım için daha beter hissediyorumdur,” diye şaka yaptı. Ama Dean’in omuzları sarsılınca, tereddütle elini uzattı. “Anlat bana.”
Dean yüzünü sildi. “Taksinin içinde panik atak geçirdim. Nefes alamadım. Dedim ki—biri bilseydi—” Sesi çatladı, utanç her kelimesine bulaştı.
Lexie omzunu sıktı, onu yere bağladı. “Hepsinden daha cesursun, biliyor musun?” Bakışları hem sert hem şefkatliydi. Dean başını salladı, bir damla yaş süzüldü ama bu kez silmedi.
Daha sonra, Theo arka ofiste planları didik didik etti, cevap ararken daha kötüsünü buldu. Bir ikinci plan seti, köşeleri kırpılmış, kırmızıyla işaretlenmiş kestirme yollarla doluydu. Çenesi kasıldı; ekibin riski, kimsenin sandığından çok daha büyüktü. Kalbi hızla atarken, suçlayıcı belgeleri göğsüne bastırdı. Ne yapması gerektiğini biliyordu. Ama dosya çekmecesini kilitlerken, kağıtların arasından bir not süzüldü:
Sessiz kal, yoksa her şeyini kaybedersin.
Theo’nun elleri titredi. Başını kaldırdı—Em’in parfümü hala gömleğine sinmişti, içinde özlem ve korku savaşıyordu. Bir anlığına, tek bir çalınmış öpücük için neleri riske attığını düşündü.
Devam edecek...