Logo
TR
Loading...

Bölüm 7

Kavi suyun kıyısında duruyor, rüzgar ıslak saçlarından tutamlar koparıyor, tuz tenine yapışmış. Kot pantolonu kıvrılmış, çıplak ayakları kumda oynuyor ama vücudu gergin, eski püskü büyük hırkasının altında enerji kıvılcımlar saçıyor. Bekliyor, neyi beklediğinden emin değil, yumrukları yanlarında beyazlamış. Güçlü bir çift kol beline dolanıyor—Drevik’in dokunuşu, sessiz ama sarsılmaz. Göğsünü onun sırtına yaslıyor, çenesi omzuna değiyor, sakalı sert ve tanıdık. Kokunu içine çekiyor, sanki varlığını onun yakınlığında sabitlemek istercesine.

Kavi onun kollarında dönüyor, yüzüne bakıyor. Çenesi sıkılmış, ifadesi korunaklı ama gördüğü en yumuşak hali. Kolunda bir yağ lekesi, kaşının üzerinden inatçı bir tutam saç düşmüş. Bir an sessizlik. Kavi’nin gözleri—kızarmış, meydan okur—düşüyor. Yanaklarını onun göğsüne yaslıyor, parmaklarındaki titremeyi saklıyor. Drevik’in kalp atışı ağır ve derin. "Kaçmana gerek yok," fısıldıyor, sesi alçak, kelimeler içini titretiyor. "Benden değil."

Kavi gülmek istiyor—çok acı, çok ham. Gözlerini kapatıyor. "İnsanlar hep veremediğim bir şey istiyor," diyor, sesi kırılıyor. Drevik ellerini çenesine kaydırıyor, yüzünü ona doğru çeviriyor. "Mükemmelini istemiyorum. Seni istiyorum," diyor, baş parmakları gözyaşlarının ilk izlerini siliyor. İlk defa ona inanıyor.

Beraber geri yürüyorlar—eli onun elinde, utanç yokluğu yeni, korkutucu bir özgürlük. Deniz feneri üzerlerinde heybetle yükseliyor ve tabanında dünya gerilimle çatırdıyor: Selis kapıların yanında dimdik duruyor, yumrukları sıkılı. At kuyruğu keskin, gözleri karanlık ve vahşi, dudakları neredeyse kanayacak kadar ısırılmış. Ellerinde—Vael’in eski deri günlüğü, köşeleri yıpranmış, bir can simidi silaha dönüşmüş. Drevik’in dudakları sıkılıyor. Kavi’yi hemen arkasına çekiyor, koruyucu.

Vael merdivenlerden iniyor, siyah gömleği yarı açık, teni neredeyse dayanamaz haldeki birinin gerilimini yansıtıyor. Gülümsemesi artık bir maske, kırılgan ve sahte. Mirael kenarda duruyor, kolları çapraz, ceket tertemiz, kırmızı rujunun kenarında hafif bir alay izi. Gerilim o kadar yoğun ki nefes almak imkansız. Selis günlüğü kaldırıyor, sesi titriyor: "Bunu ne kadar saklayacaktın, Vael?"

Vael çenesini sıkıyor ama yaklaşarak cazibeyle konuşmaya çalışıyor. "Gösteri yapmayalım, Selis." O gülüyor—hırpani, umutsuz bir ses. "Anlat," diyor, başı dik, gözleri keskin elmacık kemiklerinde parlıyor. Mirael gözleri arasında gidip geliyor, bir avcı kan kokusunu almış gibi. Çantasından yıpranmış bir zarf çıkarıyor. "Sırlar açığa çıkacaksa," diyor, "belki bunu açıklamak istersin, Selis. Yoksa ben mi yapayım?" Zarfı merdivenlere fırlatıyor. Selis soluyor, tüm bedeni sertleşiyor.

Vael’in maskesi düşüyor, herkes Selis’e dönüyor. Yüzü buruşuyor—utanç, öfke, kalp kırıklığı bir arada. Kavi’nin öfkesi sönüyor, yerini acıma alıyor. Drevik kaşlarını çatıyor, omuzları dikleşiyor. Mirael’in zaferi kısa sürüyor; Vael ona dönüyor, sesi çelik gibi: "Yeter. Bu kadar güç istiyorsan? Al işte." Günlüğü Selis’in elinden kapıyor, Mirael’in ayaklarının dibine fırlatıyor. Bu hareket anı paramparça ediyor. Mirael’in gözleri büyüyor, elleri ilk kez titriyor.

Selis, göğsü kabararak, sessizlikte duruyor ve sırayla herkese bakıyor. Sesi alçak ama güçlü, havayı yarıyor: "Birini öldürdü. Oku." Günlüğü Drevik’e uzatıyor, o tereddütle geri çekiliyor. Vael çok sakin duruyor, yüzü hayalet gibi, gözleri karanlık anılarla dolu.

Kavi Drevik’in elini sıkıca tutuyor, kendi eli titriyor. Selis Vael’e dönüyor, günlüğü uzatıyor, sesi bıçak gibi keskin: "Ne yaptığını anlat—yoksa ben anlatırım."

Yıldırım gökyüzünü yarıyor, her çıplak, açık siniri aydınlatıyor.

Devam edecek…

Dalgakıran Kalpler

88%
Dalgakıran Kalpler: Ücretsiz Sürükleyici Romantik Drama