Bölüm 5
Sasha’nın eli titreyerek banyonun çatlamış tezgâhına tutundu, kalbi göğsünde acımasızca çarpıyordu. Aynadaki yansımasına baktı—gözlerinin altı mor halkalarla çevrili, çenesi kasılmış—neredeyse tanıyamadığı bir versiyonuydu bu. İnce duvarın ardından Riley’nin boğuk kahkahası yükseldi, gergin ve parlak patlamalar halinde. Sasha’nın aynayı ikiye bölmek, paramparça etmek geldi içinden. Kapıyı hızla açtı, soğuk hava kaburgalarındaki sızıyı ürpertti.
Odanın içinde, Riley alt ranzada oturuyordu, elinde telefon, yüzü ekrandan aydınlanmış. Sasha içeri adım atar atmaz Riley’nin başparmağı havada dondu. Göz göze geldiler, Riley’nin gülümsemesi sönüp savunması yükseldi—kirpiklerinin ardına saklandı, saçını kulağının arkasına attı.
“Yine gizlice mi kaçıyorsun?” Sasha’nın sesi beklediğinden daha sert çıktı. Karşıdaki yatağa oturdu, bir bacağını altına aldı. “Yoksa yine o ‘menajerinle’ mi mesajlaşıyorsun?”
Riley gözlerini kaçırdı, telefonu bir can simidi gibi kavradı. “Beni sorgulayacaksan bari sabahı bekle,” dedi, zoraki bir espriyle, ama tüm bedeni gergindi.
Sasha acısını tutamadı. “Neden rol yapıyorsun, Ri? Kayboluyorsun, tuhaf davranıyorsun, fark etmediğimi mi sanıyorsun?” Biraz daha yaklaştı, meydan okurcasına. “Elias mı?”
O isim aralarındaki havayı çekip aldı. Riley, eski püskü yorgana bakakaldı, sessiz. Söylenmeyen gerçek titreşti aralarında—sıcak, tehlikeli bir şey.
Sasha’nın sesi çatladı. “Bana eğitmenle yatmadığını söyle.”
Riley’nin çenesi inatla kalktı. “Hayır. Yani… evet. İstemeden oldu. Durdurmaya çalıştık—”
Sasha’nın kahkahası kesik, yarım bir hıçkırıktı. “Gerçekten farklı olduğunu mu sanıyorsun? Onun seni kurtaracağını mı? Sadece seni kullanmadığını mı düşünüyorsun—diğerleri gibi?” Dudakları titredi. “Onu hiç tanımıyorsun bile.”
Riley irkildi, gözleri doldu. “Öyle değil. O… önemsiyor—”
“Hepimizi kovduracaksın!” Sasha’nın öfkesi sonunda patladı. Kendi çekmecesini hızla açtı: İçinde, katlanmış notlar, hepsi kısa, erkeksi bir el yazısıyla. Riley şaşkınlıkla izledi, sonra yere düşen bir kâğıdı aldı.
İmzasını okudu, sesi bıçak gibi ince. “Wilkins?”
Sessizlik ölümcül bir hal aldı. Sasha Riley’nin elini itip kâğıdı kaptı. “Yapma. Beni yargılamaya hakkın yok.”
Riley’nin ağzı açıldı, kapandı. “Sen… Sash…”
“Bir anlamı olacaktı,” diye patladı Sasha, gözyaşları yanaklarında iz bırakıyordu. “Ama o da diğerleri gibi. Kendini kurtarır. Biz hepimiz harcanabiliriz.”
Riley’nin öfkesi eridi—çekinerek Sasha’nın bileğini tuttu. Aralarındaki dostluk havada asılı, ipleri kopmak üzereydi. “Üzgünüm.”
Ama Sasha kolunu hızla çekti, perişan. “Git. Özel ol. Bırak seni de mahvetsin.”
Riley bir an durdu, bomboş, sonra kapıdan çıktı, kapı arkasında sallanırken. Kendi yanaklarını sildi, koridorun soğuk, floresan ışığında kayboldu. Dolaştı, dolaştı, kendini Elias’ın ofisinin önünde buldu, kalbi göğsünde gümbürdüyordu.
Elias camın önünde duruyordu, sırtı geniş, çenesi kasılmış. Başını çevirdi, yüzü yorgun. “Burada olmamalısın,” dedi, ama ayakları ona doğru ilerledi, ihtiyacı iradesini aşıyordu.
Riley titreyerek yaklaştı. “Yapamıyorum—” Sesi çatladı. “Herkes biliyor. Sash, Beth… hepsi.”
Elias yüzünü avuçladı, başparmağı Riley’nin elmacık kemiğinde titredi. “Riley. Gitmek istersen izin veririm. Ama… Tanrım, seni kaybedemem. Bir daha değil. Önceki gibi değil.”
Riley ona sokuldu, çaresizce. “Bırakma.”
Dünya, onun ellerinin sıcaklığına daraldı; Riley, Elias’ın kalın avuçları belinde, ona yaslandı. Elias dudaklarını Riley’nin ağzına yaklaştırırken itiraflar fısıldadı: Hatalar, özlem, yeniden savunmasız kalma korkusu. Dudakları Riley’ninkini buldu, yavaşça—ona, değişebileceğine, sevebileceğine inandırmak ister gibi.
Birbirlerini sabırla, titreyen ellerle soyundular; dokunuşları saygılı, tenleri hem aç hem huzurlu. Her temas bir vaatti: Elias’ın nasırlı elleri Riley’nin omurgasını izlerken, Riley’nin dudakları Elias’ın çenesindeki solgun yara izini öperken. Kanepeye sarılıp birbirlerine karıştıklarında, Riley onun adını fısıldadı, Elias’ın elleri ve dudaklarıyla onu adeta taparcasına keşfetmesine teslim oldu.
Elias içine girdiğinde, önce yavaş, Riley’nin kırık ritmine uydu, gözlerini onunkilerden ayırmadı; aralarındaki gerçeği asla sorgulamasın diye. Gözyaşları, kahkahalarla karıştı, savunmasızlık baş döndürücüydü. Her hareket, her fısıltı, onları birbirine daha da yaklaştırdı, kırık umutlarını yeniden ördü.
Sonra, Elias onu kollarında tuttu, nefes nefese. “Kaçmandan korkuyorum,” diye itiraf etti, alnını Riley’ninkine yaslayarak.
“O zaman daha sıkı tut,” diye fısıldadı Riley, bacaklarını Elias’ınkine doladı, çıplaklıkları bir zırh gibi aralarında.
Kilometrelerce ötede, Beth bir koridorda sessizce ilerledi, malzeme odasının kapısının ardında alçak sesler. Kulağını kapıya dayadı. İçeride, Sasha ve Yüzbaşı Wilkins, kırık ve çaresiz bir tonda tartışıyordu—suçlamalar, bir veda. Beth’in gözleri büyüdü, kelimeler içine işledi. Geriye sendeledi, elini ağzına kapadı.
Sırlar ağı titredi, kopmaya hazır.
Devam edecek...