Logo
TR
Loading...

Bölüm 5

Solmyra’nın ceketi öyle keskin ki, dokunsa kanatır; lacivertin koyuluğu, teninin solgunluğunu ve bakışındaki ayazı daha da belirginleştiriyor. Koridorda, yanında Oriane’la yürüyor; Oriane’ın neon turuncu, yarı içine sokulmuş piroteknik tişörtü ve gülümseme çizgileri dudaklarının kenarında, ama gözleri Solmyra’nın kilitlenmiş çenesinde fazlaca oyalanıyor. Ayak sesleri sessizlikte yankılanıyor, aralarındaki gerilim eski sevgililer arasında, kaotik bir çekimin karmakarışık programı yüzünden mecburen yan yana gelmişler.

Solmyra, yükleme alanının önünde duruyor, avucunu duvara kısa bir an dayıyor, sanki kendini toparlamak ister gibi. Oriane bir bakış atıp mırıldanıyor: “Kimse seni bu yer için kanatmaya zorlamıyor.” Solmyra’nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme—buzda bir çatlak, neredeyse gerçek olmadan kayboluyor. “Birinin neyin yandığına aldırması gerek,” diyor, sesi düz ama beklediğinden daha yumuşak. Bir an, elleri neredeyse birbirine değecek gibi oluyor, aradaki bir karışlık boşlukta kıvılcımlar atlıyor, sonra Solmyra elini hızla arkasına saklıyor.

Kurgu odasında ışıklar loş, ekranlar mavi mavi yanıp sönüyor. Lyriin konsolda oturmuş, dizlerini kucaklamış, üstünde eski püskü bir grup tişörtü ve yıpranmış kotlar. Alt dudağında endişeyle ısırılmış bir iz. Cam duvarın ardından Emrin’i izliyor; Emrin kahvesini yudumlarken, iş gömleğinin sıvanmış kollarından damarları belirginleşiyor. Belki bugün dördüncü kez, Emrin’in ona sanki odadaki tek önemli şeymiş gibi baktığını yakalıyor, kendi özgüvensizliği ise öyle yüksek sesle bağırıyor ki başka hiçbir şeyi duyamıyor.

Emrin içeri girince kapıyı sessizce kapatıp yaslanıyor, yorgunluğu ve özlemi bedeninde çarpışıyor. “İyi misin?” diye soruyor, sesi yumuşak. Lyriin başını sallayabiliyor sadece, ama gözleri parlıyor. Her şey kırılgan: Onun itibarı, Emrin’in inancı, onları defalarca birbirine çeken ama Lyriin’in suçlulukla düğümlediği o ince bağ. Ağzını açıyor, sonra kapatıyor, bir itirafı yutuyor.

Emrin yanına oturuyor, dizleri birbirine değiyor. Masanın altında parmakları Lyriin’in elini buluyor, başparmağı gergin eklemlerinde daireler çiziyor. “Her şeyi anlatmak zorunda değilsin,” diyor. “Ama bilmeni isterim—ne söylersen söyle, sana bakışım değişmez.” Fazla geliyor, ama yine de yetmiyor; Lyriin elini çekip ayağa kalkıyor, neredeyse patlayacak bir gerginlikle odada volta atıyor.

“Onunla yattım,” diyor birden, sesi paramparça, “yapımcıyla. O yüzden rolü aldım. Burada olmamalıydım… olmamalıyım.”

Sözleri havada asılı kalıyor. Emrin’in çenesi kasılıyor. Yıkılmış gibi görünüyor, ama ayağa kalkıp yanına gittiğinde, Lyriin’in yüzünü avuçlarının arasına alıyor, saçlarını geriye itiyor. Eğilip alnına bir öpücük konduruyor—yavaş, kasıtlı, soğuk utancın içinden geçen bir affedişle.

“Biliyorum,” diyor, sesi kısık ve pürüzlü. “Şu an buradasın. Benimlesin.”

Lyriin, kendi cesaretini sorgulamaya fırsat bulamadan onu öpüyor. Parmakları Emrin’in gömleğine kenetleniyor, onu geriye çekiyor, sırtı soğuk cama yaslanana dek. Aralarındaki sıcaklık bir anda yükseliyor, Lyriin onu aç, umutsuzca öpüyor. Emrin’in elleri Lyriin’in tişörtünün altına kayıyor, sırtının sıcak hatlarını yeniden öğreniyor. Lyriin düğmelerle boğuşurken ikisi de nefessiz gülüyor, Lyriin’in gerginliği Emrin’in dokunuşunda eriyor.

Emrin onu konsolun üstüne kaldırıyor, vücutları dağınık senaryo yığınları ve yanıp sönen monitörler arasında birbirine dolanıyor. Lyriin bacaklarını Emrin’in beline doluyor, yüzünü onun boynuna gömüp gece yarısı kahvesiyle eski parfümün kokusunu içine çekiyor. “Beni bırakma,” diye fısıldıyor, Emrin ise her öpücükte, her nefeste, her sarılışta, her yalvarışta tenine kazınan bir sözle karşılık veriyor. Tüm suçluluk ve özlem paramparça oluyor, yerini acıtan, dürüst bir ihtiyaç alıyor.

Sonrasında, Lyriin ona yaslanıyor, yanakları kızarmış, titriyor. Emrin’in eli saçlarında, neredeyse kutsal bir şefkatle okşuyor. Camın diğer tarafında, Solmyra’nın gölgesi geçiyor, gözleri birbirine sarılmış siluetlere takılıyor. Yutkunuyor, yüzünde kıskançlık ve pişmanlık birbirine karışıyor, sonra dönüp koridora çekiliyor—orada Oriane bekliyor, kolları kavuşturulmuş, bakışı her şeyi biliyor.

“Neden kendine bunu yapıyorsun?” diye soruyor Oriane, sesi alçak. Solmyra’nın sesi titriyor. “Çünkü hiçbir şeyin dağılmasına izin veremem. Çünkü seni bir kere kaybettim zaten.”

Oriane’ın dudakları yumuşuyor. “Beni kaybetmedin—gerçekten değil.” Göz göze geliyorlar, söylenmemiş her şeyle yüklü.

İçeride, Emrin Lyriin’in yanağındaki bir gözyaşını siliyor. “Mükemmel olmak zorunda değilsin. Seni olduğun gibi seviyorum,” diye mırıldanıyor, kendi sesindeki titremeyi fark etmeden.

Şafak sökerken, Solmyra masasında bembeyaz bir zarf buluyor. Parmakları titreyerek açıyor.

İçinde: Stüdyonun antetli kağıdı. Bir ültimatom. “Setini toparla—yoksa burada işin biter.” Eli Lyriin’in kayıp küpesine kapanıyor, metal avucunu acıtıyor.

Başını kaldırıyor, gözleri öfke ve korkuyla ateş gibi, duvarlar üstüne üstüne geliyor.

Devam edecek...

Sahne Arkası Gerilimi

63%