Logo
TR
Loading...

Bölüm 7

Sionel, terk edilmiş personel otoparkının kenarında duruyor; gömleği buruşuk, saçı darmadağın—yarım uyunmuş, yarım pişmanlıklarla boğuşulmuş bir gecenin izleri üzerinde. Sodyum ışığında hayalet gibi solgun, elinde telefon, başparmağı Elora’ya asla gönderemeyeceği bir mesajın üzerinde titriyor. Okulun arka kapısından sesler geliyor. Telefonunu cebine atıp omuzlarını dikleştiriyor; umut, içini kemiren bir korkuya dönüşüyor, içeri adım atıyor.

Elora, ofisinde bekliyor; sarı bluzunun kolları dirseklerine kadar sıvanmış, gözlerinin altı mor halkalarla gölgelenmiş. Gülümsemesi gergin, kırılgan; kahve kupasını bir zırh gibi tutuyor. Sionel içeri girdiğinde, yüzünde bir anlığına suçluluk beliriyor. Aralarındaki sessizlik öyle yoğun ki, burada söylenecek her kelime ikisini de paramparça edebilir. “Sana bir şey söylemem lazım,” diyor Sionel, sesi neredeyse fısıltı. Elora, onun geri çekilişini hissediyor; çenesi kasılıyor, kupayı kenara bırakıyor.

Sionel itiraf ediyor—Calise, dün gece, kanatan bir dürüstlükle. Elora’nın yüzü düşüyor, omuzları içine kapanıyor. Dudakları aralanıyor ama ses çıkmıyor. Sionel, elleri titreyerek masanın kenarına tutunuyor. “Çok üzgünüm,” diye fısıldıyor.

Elora başını çeviriyor, gözlerini hızlı hızlı kırpıyor. “Tabii. Elbette yaptın.” Sözleri dilini yakıyor. Onun yanından geçerken çenesini yukarı kaldırıyor ama yüzü gözyaşlarıyla ıslanmış. Koridorda adımları sendeleyerek ilerliyor, nefes almaya çalışıyor ama başaramıyor; yas, onu boğuyor. Sionel’in eli neredeyse ona uzanacak gibi oluyor—neredeyse—ama havada asılı kalıyor.

Koridorun sonunda Calise, bir dolaba yaslanmış; kolları kavuşturulmuş, simsiyah tişört ve dar kot, yüzü okunmaz ama gözlerinde huzursuz bir kıvılcım var. Elora köşeyi döndüğünde göz göze geliyorlar—acı, çıplak ve filtresiz, birbirlerinde yankılanıyor. Bir anlığına, rakip değil, yaralı iki insan olarak duruyorlar. Calise’in sesi titriyor, tüm o gösteriş gitmiş: “Sana asla zarar vermek istemedim.” Elora, acı bir kahkaha atıyor, gözyaşlarıyla karışık: “O zaman neden bu kadar canım yanıyor?” İkisinin de verecek cevabı yok.

Calise’in duvarları yıkılıyor; bakışını kaçırıyor, göğsü inip kalkıyor, özürler dişlerinin arasında sıkışıp kalmış. Elora’nın öfkesi çatlıyor, yerini tuhaf, sarsıcı bir empatiye bırakıyor. “İkimiz de… korkuyoruz sadece,” diyor, sesi kısık ve yırtık. Calise başını sallıyor, aralarındaki dürüstlük neredeyse dayanılmaz. Spor salonu hafifçe ter ve tiner kokuyor. Minderlerin kenarına, diz dize oturuyorlar; itiraflar ve suçlamalar dökülüyor, sonunda ne kendilerinden, ne Sionel’den, ne de umutlarından saklanacak yer kalmıyor. Calise fısıldıyor: “Sana zalim davrandığım için üzgünüm.” Elora elini bir kez sıkıyor, sanki “Biliyorum,” der gibi.

O sırada, sanat bölümünde Draeya volta atıyor; saçları karmakarışık, siyah elbisesi masmavi boyayla lekelenmiş, parmakları hâlâ boyalı. Uzaklaştırılmış ama bu gece geri dönmüş; adrenalin ve meydan okuma, bakışlarını keskinleştiriyor. Bodrumda yasak bir enerji uğulduyor. Öğrenciler ve personel, onun gizli sergisine akın ediyor—kasap kağıdına karalanmış, kanayan, acıyı görünür kılan tablolar. Draeya’nın gözleri parlıyor; Sionel’in içeri süzüldüğünü izliyor, kravatı gevşemiş, her hareketinde kararsızlık okunuyor.

Sionel onu arka tarafta buluyor, elleri titrek, savunmasız. “Cesursun,” diyor, sesi alçak, neredeyse kutsal bir saygıyla. Draeya omuz silkiyor, vahşi bir gülümseme beliriyor yüzünde. “Ya da aptal.” Aralarındaki sessizlikte, daha yumuşak bir şey ortaya çıkıyor—kurtarılmaktan ya da skandaldan öte bir bağ kurma ihtiyacı. Sionel, Draeya’nın yanağındaki boya izini hafifçe siliyor ve bir anlığına, birbirlerinin sıcaklığında kayboluyorlar; yeni başlangıçların ihtimalinde kaybolmuşlar gibi.

Başka bir yerde, Cai Elora’yı dolapların yanında sıkıştırıyor; gömlek kolları sıvanmış, boynunda spor salonu düdüğü sallanıyor. Dudaklarında alaycı bir gülümseme, ama gözleri buz gibi. “Onlara söyleme zamanı,” diye mırıldanıyor, sesi soğuk, “Yoksa ben söylerim.” Elora’nın omurgası dikleşiyor, gözlerinde korku ve kararlılık titrek bir şekilde yan yana duruyor.

Oditoryum doluyor. Elora sahne arkasında, avuçları terli, nabzı boğazında çılgınca atıyor. O kocaman sessizlik üstüne çöküyor; Elora, her şeyi açığa vurmak, rezil olmayı ve kalbinin kırılmasını göze almak için öne çıkıyor—son bir hakikat şansı için. Işıklar üzerine patlıyor, acımasız ve çıplak. Sionel, Calise, hatta Draeya—hepsi izliyor.

Derin bir nefes alıyor, sesi titrek, sonra—

Sahne arkasında bir gürültü patlıyor. Salon ışıkları titreyip aniden sarsıcı bir karanlığa gömülüyor. Nefesler tutuluyor. Bir çığlık—keskin, boğuk—sessizliği parçalıyor. Birisi Elora’nın adını haykırıyor.

Devam edecek...

Son Parıltı Çizgileri

88%
Son Parıltı Çizgileri: Duygusal Romantik Dram Oku