Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Elora ellerini titreyerek lacivert elbisesinin kırışıklıklarını düzeltir. Okul salonunun sert ışıkları altında saçları gevşek, titrek bir topuzla toplanmış—yüzünü çevreleyen tutamlar, uykusuz geçen bir haftanın gölgesini taşıyan gözleriyle. Koltuklardaki uğultu, öğrencilerin boyunlarını uzatışı, personelin endişeli bakışlar fısıldaşıyor; hepsi Elora’nın üzerine çöker gibi. Nefesi hızlı ve yüzeysel, mikrofonu sımsıkı kavramış, parmak eklemleri bembeyaz. Sionel sahne arkasında, kolları kavuşturulmuş, kravatı gevşemiş, çenesinde yenilginin gölgesiyle dişlerini sıkıyor. Bakışları Elora’ya kilitlenmiş; hem yumuşak, hem yaralı.

Elora konuşmaya başlar—özür diler, sesi yumuşak ama sarsılmaz; her şey için: yalanlar, kaçışlar, başkalarına verdiği yaralar. Sesi bir an çatlar, ardından gelen sessizlikte kalabalığın arasında onu arar. Sionel’in gözleriyle buluşur; gözleri kocaman, belirsiz, dudakları itirafın eşiğindeymiş gibi aralanmış. Aralarındaki gerilim apaçık—ham, elektrikli bir akım gibi. Elora omuzlarını dikleştirir; kırılganlığı zayıflık değil, teslimiyet olarak yayılır etrafa.

Salonun ilerisinde Calise öne eğilmiş—keskin elmacık kemikleri, saçları sıkı bir at kuyruğuna çekilmiş, siyah ceketi vücuduna yapışan atleti açıkta bırakıyor. Bakışları sert, ama Elora “Verdiğim zarardan dolayı üzgünüm. Daha iyi olmak istiyorum,” dediğinde Calise’in dudaklarında bir şey yumuşar, köşeleri aşağı iner; asla itiraf etmeyeceği bir şefkat belirir yüzünde. Sionel’in yanakları kızarır, dalgınca elini saçlarından geçirir, parmakları kravatının düğümünü yoklar.

Kalabalık dağıldıktan sonra, kulis tozlu ve eski perdelerin kokusuyla loş. Elora, Sionel’i yarı karanlıkta bulur; profilden duruyor, başı eğik, dudakları rahatlama ve pişmanlık arasında titriyor, gözleri gölgede parlıyor. Elora yaklaşırken ayakkabılarının sesi yankılanır, Sionel başını kaldırır; yüzündeki her çizgi, kayıp gecelerin ve özlemin haritası gibi.

Elora onun nasırlı, titrek eline uzanır, parmaklarını Sionel’inkilere geçirir. Sionel titrek bir nefes verir, ağzında buruk bir sevgiyle gülümser. “Elora, birbirimizi sürekli yaralıyoruz,” diye fısıldar, gözlerinde asla hak etmediği bir affı arayarak. Elora onu kendine çeker—yanakları Sionel’in göğsüne yaslanır, gözyaşları gömleğine bulaşır—sonra parmak uçlarında yükselip onu öper; yavaş, acıtan bir öpücük, dudakları özlemden tatlı tatlı morarmış. Bedenleri birbirine yaslanır, aralarındaki gerilim erir, elleri sırtlarda ve omuzlarda gezinir; hepsi saf bir şefkat ve ham bir özür.

İlk öpücüğü Sionel bozar, dikkatli ve sessiz; alnını Elora’nın alnına yaslar. “Artık bir kurtarıcı aramaktan vazgeçmeliyim,” diye fısıldar, sesi boğuk. “Sen bile olsan.” Elora’nın kalbi paramparça olur ama başını sallar, başparmağı Sionel’in çene hattını izler. “Belki de artık ikimiz de kaçmayı bırakmalıyız.”

Ayrılırlar, sendeleyerek; elleri yavaşça çözülür, sanki ikisi de bırakmak istemez ama ikisi de bırakmaları gerektiğini bilir. Sionel titrek bir gülümseme sunar, hüznünün ardında yeni filizlenen bir umut. Calise kuliste belirir, kolları kavuşturulmuş, yorgunluktan omuzları çökmüş—gülümsemesi küçük ama gerçek.

Biraz sonra, boş bir koridorda, Sionel Calise’i dolabının yanında bulur. Calise dolabını kapatır—yavaş, sakince. Gözleri kızarmış ama omuzları dik, çenesi yukarıda. Sionel yanına yaslanır, mesafesini koruyarak. “Teşekkür ederim, Sionel,” der Calise sessizce, kelimeler ağzında yabancı. “Rol yapmadığın için.” Sionel başını eğer, tüm bedeniyle özür diler gibi. Calise başını sallar—birkaç saç teli gevşer, kısa ve dürüst bir kahkaha boğazında düğümlenir. “Biliyor musun, birini sevmek kanamak gibi hissettirmemeli.” Rahatsız bir sessizlik. “İyi olacağım,” der, daha çok kendine.

Bakışırlar—kırılgan ama sonunda hafiflemiş—ve yolları ayrılır.

Dışarıda, Draeya basamakta oturuyor, siyah paltosu bedenini yutmuş, mürekkep lekeli elleri yumruk olmuş. Yüzü çıplak, savunmasız, dudakları ısırmaktan yara olmuş. Kiva yanında oyalanıyor, alçak sesle konuşuyor. Draeya, Sionel ve Elora şafakta dışarı çıkınca başını kaldırır. Sionel ona nazik, yaralı bir anlayışla gülümser. Draeya titrek bir nefes alır ve bu kez bakışını kaçırmak yerine Sionel’in gözlerinde kalır. Yarın belirsiz, kariyeri pamuk ipliğinde, ama hava daha aydınlık, yükü daha hafif. Calise belirir, elleri ceplerinde, nefessiz bir kahkaha dudaklarından taşar; yanına oturur, başlarını birbirine yaslarlar, sessizce, hayatta kalmanın ortaklığıyla.

Gökyüzü aydınlanır, çıplak dallardan altın ışık sızar, dördü yeni doğan ışıkta ayrı ayrı durur. Yüzlerinde gözyaşı, ter ya da umut parıldar—her biri yalnız, ama artık sonsuza dek değişmiş; cesaret edip istedikleri, sonunda bırakmayı öğrendikleri her şeyle.

Son Parıltı Çizgileri

100%
Son Parıltı Çizgileri: Duygusal Romantik Dram Oku