Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Orien, parlayan toplantı masasının başında kambur oturuyor; dağınık, karanlık bukleleri başında bir hale gibi, gömleğinin kolları buruşmuş, düğmeleri aceleden yanlış iliklenmiş. Şafak vaktinin morarmış ışığında, kod lekeleriyle kaplı ellerine bakarken parmakları titriyor—neredeyse hiç uyumamış. Selene kapı aralığında onu izliyor; saçları gece gibi dağılmış, solmuş kapüşonlusu siyah, vücuda oturan atleti üstüne açık. Botları linolyumda hafif izler bırakıyor, yaklaşırken çenesindeki tereddüt bir an parlıyor.

Adını öyle sessiz söylüyor ki Orien neredeyse duymayacak. Yüzünü kaldırıyor, gözlerinde hâlâ dün gecenin fırtınası. Selene’nin elinde iki kupa var—ucuz, kenarı çatlak, içleri acı bir kurtuluşla dolu—ve birini utangaç, yamuk bir gülümsemeyle avucuna bırakıyor. Parmakları Orien’inkilere dokunuyor, sessizlikte bir elektrik kıvılcımı.

Orien bir espri deniyor—uykusuz yazılımcılar ve ölümsüz hatalar hakkında kendini tiye alan bir şey. Selene fazla yüksek sesle gülüyor, sonra dudağını ısırıyor, gözleri Orien’in dudaklarına kayıyor. İfadesi çözülüyor, savunmasız ve çıplak. “İyi misin?” diye soruyor, daha yumuşak bir sesle. Orien başını sallıyor ama dudağı titriyor, kırılganlığı ter gibi üstüne yapışmış. “Şimdi iyiyim,” diyor, sesi çatallı, Selene’nin gülüşü acıyan bir şefkate dönüşüyor.

Yanındaki sandalyeye kayıyor Selene. Dizleri birbirine değiyor, temas uzuyor, ikisi de çekilmiyor. “Lysa?” diyor, neredeyse fısıltıyla. Orien’in boğazı düğümleniyor, Adem elması inip kalkıyor. Bir anlığına, suçluluk ve anı gözlerinde dans ediyor—ama Selene’nin elini tutuyor, parmaklarını onun parmaklarına geçiriyor, sıcaklığında kendini buluyor.

Kapı hızla açılıyor. Marin içeri giriyor—keskin bir takım elbise, belirgin kaşlar, hiçbir detayı kaçırmayan gözler. İkiliyi süzüyorlar—elleri birbirine dolanmış, yüzleri umut ve kalp kırıklığının gölgesinde kızarmış. Marin’in dudakları gizemli, kedi gibi bir gülümsemeyle kıvrılıyor. “Süre doldu,” diye mırıldanıyor, ardından: “Artık resmileştirelim.” Toplantı odasının ötesinde, Jorel’in silueti kibri ve planlarıyla birlikte kayboluyor. Selene, Orien’in elini sıkıyor; bakışında rahatlama ve beklenti savaşıyor. Marin hızlı, acımasız, ama sözleri zalim değil. Jorel’in bağırışları koridorda yankılanıyor; Lysa ise her şeyin ardında cam gibi duruyor, kırılgan ama dimdik, koyu saçları geriye toplanmış, kömür rengi takımı kusursuz—bir düğmesi eksik.

Orien, odanın öbür ucundan Lysa’nın gözleriyle buluşuyor. Aralarındaki yıllar, sessizliğe dökülüyor; özür, özlem ve son bir veda acısı havada titreşiyor. Lysa’nın gözleri, yorgun sürmeyle çevrili, dökülmeyen yaşlarla parlıyor. “Gitmelisin,” diyebiliyor Orien, sesi titrek. Lysa’nın dudakları itiraz için aralanıyor, sonra kapanıyor; kaybı kabullenerek başını sallıyor. Bir an daha oyalanıyor, pantolonunun dikişine tutunmuş parmakları bembeyaz. “Seni gerçekten sevdim,” diye fısıldıyor, neredeyse duyulmaz. Selene izliyor, temkinli—kırılan adamın önünde kendi güvensizliği açıkta.

Lysa ofisi geçiyor, topukları fayanslarda yankılanıyor. Selene’nin yanında durup yüzünü inceliyor—belki suçluluk, belki de affedilme arıyor. “Ona iyi bak,” diyor sonunda, sesi kısık. Selene başını sallıyor. Orien’in elini daha sıkı tutuyor ama çenesi inatla kilitleniyor—sessiz bir söz. Lysa gururunu yutuyor, silueti gri Berlin şafağında kayboluyor. Artık yalnızlar. Özgür, ama değişmiş.

Takımın geriye kalanında sessizlik yayılıyor. Marin dizüstü bilgisayarını kararlılıkla kapatıyor, başını sallayıp çıkıyor—son bir onay bakışıyla. Orien Selene’ye dönüyor, yorgun umut ve ham bir sevinçle. Selene, Orien’in parmaklarının üstünde başparmağını gezdiriyor, gözleri yaşlarla parlıyor, sonra onu ayağa çekip sarılıyor. Bedenleri, sanki hep öyleymiş gibi birbirine uyuyor; dudakları Orien’inkini arıyor, önce çekingen, sonra aç. Orien endişelerini bırakıyor, elleri Selene’nin belinde, nefesleri birbirine karışıyor. “Kaçma,” diye fısıldıyor saçlarına. “Asla,” diyor Selene—kırılgan bir yemin.

Boş ofisi kendilerine ait kılıyorlar—masalar terk edilmiş, güneş şehrin camlarının ardında yükseliyor. Öpüşmeler arasında kahkahalar ve inançsızlık kabarıyor. Sonra eller kapüşonluları çözüyor, utangaç dokunuşlar cesaret buluyor, ten tene değiyor floresan ışığında. Selene’nin kahkahası gözyaşına dönüşüyor; Orien onları öperek siliyor, acının açtığı yaralara taparcasına. “Beni kurtardın,” diye fısıldıyor, sesi çatlıyor. Selene alnını Orien’inkine yaslıyor, umutla titreyerek.

Biraz sonra, kabloların ve kod lekeli kapüşonluların arasında birbirine dolanmış oturuyorlar, elleri hâlâ masanın altında kenetli. Marin’in gölgesi camdan geçip kayboluyor—artık sırlar geride kaldı. Orien, Selene’nin yüzünü inceliyor, her çizgiyi ezberler gibi, yeni bir dil öğrenmiş gibi. Selene başını Orien’in omzuna yaslıyor, gözlerini kapatıyor, nabzı sonunda huzur bulmuş.

Dışarıda bir yerde, Lysa’nın topuk sesleri sokakta kayboluyor. Maskesi düşmüş, gözleri içine dönmüş—belki affı, belki evi arıyor. Güneş, solgun ve kararsız, kırılan ve yeniden başlayan her şeyin üstüne doğuyor. Sessizlikte, Orien ve Selene ellerini birbirine bastırıyor—kırılgan bir söz, ama sabaha yetecek kadar güçlü.

Doğaçlama Değişkenler

100%