Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Riev, kulübenin zemininde bağdaş kurmuş oturuyor; dağınık saçlarına vuran güneş, çıplak göğsünde dün geceki yazma çılgınlığından kalma mürekkep izlerini parlatıyor. Kucağında kalın bir kağıt destesi var, parmakları sıkıca kavradıkça hafifçe titriyor. Talia, solmuş bir flanel gömlekle arkasında diz çöküyor; çıplak dizleri tahtaya yaslanmış, kolları Riev’in omuzlarına dolanmış. Parmakları onun köprücük kemiğinde tembelce daireler çiziyor, saçları altın bir yay gibi eğilip kulağını gıdıklıyor. Konuştuğunda sesi yumuşak ama net: “Gerçekten gönderecek misin?” Nefesi boynunu ısıtıyor, Riev ürperiyor—sadece soğuktan değil. Başını sallıyor, yutkunuyor. “Sanırım—” Sözleri eski bir korkuya takılıyor. “Sanırım ilk defa gerçeği söyledim ve kendimden nefret etmedim.” Ağzının kenarındaki çizgiler yumuşuyor, mavi gözleri Talia’nınkini bir hayranlıkla arıyor. Talia onu bir an sıkıca sarıyor—sessiz bir onay gibi—ve Riev gözlerini kapatıp, onun kesinliğinde dinlenmeye bırakıyor kendini.

Dışarıda, verandada ayak sesleri duyuluyor; Elcor kapıda beliriyor, sakallı, omuzları her zamanki yün ceketiyle dik, kamera askısı avucuna gömülmüş. Bir hafta öncesine göre daha yaşlı görünüyor. Talia doğruluyor, yanakları pembeleşmiş ama Riev’den uzaklaşmıyor. “Selam,” diyor Elcor, sesi yorgun bir kabullenişle ve içinde daha yumuşak bir şeyle kırılgan. Bakışında bir yas kıvılcımı var ama suçlama yok. “Ben çıkıyorum,” diyor, ağırlığını huzursuzca değiştirerek. “Kar küreme aracı sonunda yolu açtı.” Riev’in gülümsemesi tereddütlü, minnettarlıkla özür iç içe geçmiş. Elcor onun gözlerine bakıyor, bir kez başını sallıyor—kabul, affediş, belki de bir nebze rahatlama. Talia Elcor’a yaklaşıyor, kazağının kolları ellerini kalkan gibi örtmüş. “Fotoğraflardan bazılarını görebilecek miyim?” diye soruyor, ıslak kirpiklerinin arasından ona bakarak. Elcor’un gülümsemesi yavaşça geliyor, çenesindeki gerginliği kırıyor. “Eğer içlerinden düzgün çıkan olursa,” diye takılıyor, vedasına hafiflik katmaya çalışarak. Talia onu sıkıca sarılıyor, çenesini omzuna yaslamış, ikisi de bir nefes fazla uzun tutunuyor birbirine, sonra bırakıyorlar. Elcor çıkarken duraksıyor, arkasına bakıyor—sonra beyaz güneşin içine kayboluyor.

Arka verandada Zeira göle dönük duruyor, saçları kırmızı bir eşarbın altında toplanmış, parmaklarında boya lekeleri. Fyren yanında, elleri ceplerine gömülü, duruşu hem kapalı hem özlem dolu. Zeira’nın nefesini bırakışını izliyor Fyren, havada kıvrılan buharı, dudaklarının endişeyle büzülüşünü. Zeira ona bakıyor, koyu gözlerinde beliren kararsızlık. “Peki şimdi ne olacak?” diyor, sesi titrek, umutla korku birbirine dolanmış. Fyren biraz daha yaklaşıyor, parmakları Zeira’nın korkuluğundaki eline hafifçe dokunuyor. “Saklanmayı bırakınca ne olacağını görürüz,” diye mırıldanıyor, sesi pürüzlü. Zeira’nın yüzü temkinli bir rahatlamayla aydınlanıyor, elini onun avucuna bırakıyor, parmakları Fyren’in avucunu okşuyor. Bedenleri birbirine yaslanıyor, ikisi de bu yeni yakınlığa tam güvenemiyor, hem korkuyorlar hem de bırakmaya niyetleri yok.

İçeride, oturma odası akşamüstü altınında parlıyor, toz zerrecikleri Talia Riev’e dönerken havada dans ediyor. Aralarındaki elektrik farklı—daha az çaresiz, daha çok meydan okuyan. Riev elleriyle Talia’nın yüzünü kavrıyor, başparmakları kızarmış yanaklarında geziniyor, bakışı hem aç hem hayran. “Eğer bunu istiyorsan—kal.” Sözleri bir rica değil, bir söz. Talia öyle bir gülümsüyor ki, Riev’in son şüpheleri de çatlayıp dökülüyor. Flanelini omuzlarından sıyırıyor, çıplak teni ışıldıyor, Riev’in kucağına kıvrılıyor. Dudakları birbirini buluyor, yavaş ve saygılı; Riev’in elleri Talia’nın sırtına kayıyor, Talia’nın parmakları saçlarına dolanıyor, tırnakları başını hafifçe tırmalıyor. Bedenleri buluştuğunda, kahkahalar nefeslerle karışıyor, her öpücük bir soru, her cevap savunmasız—ten tene, nefessiz inlemeler öpücüklerle boğuluyor, aşk dağınık ve gerçek. Sonra, Talia ona sarılmış, parmakları Riev’in göğsündeki çizgileri korkusuzca, tembelce izliyor, Riev yeni hikayesinden satırları onun saçlarına fısıldıyor.

Dışarıda, Zeira ve Fyren başlarını birbirine yaslamış, soğuktan değil, beklentiden titriyorlar. Zeira aniden, özgürce gülüyor. Fyren gülümsüyor—yıllardır ilk kez eksiksiz bir gülümseme—ve onu öpüyor, yumuşak, tatlı ve yepyeni başlangıçlarla dolu bir öpücük.

Alacakaranlıkta, valizler kapının yanında sıralanmış, botlar eşiğe karı silkeliyor. Riev çantasını omzuna atıyor, Talia’nın elini tutup bir kez sıkıyor—ikisi de bırakmaya hazır değil. Fyren kapıyı Zeira için açıyor, Zeira kulübeye hafif bir gülümsemeyle bakıyor, boya lekeli parmakları Fyren’inkine dolanmış. Elcor’un arabasının motoru dışarıda homurdanıyor, camlar beklerken buğulanıyor. Beşleri arasında bir sessizlik, bitmemiş şeylerle dolu bir duraklama. Biri gülüyor, biri gözyaşını siliyor, biri bir eli biraz daha sıkı tutuyor.

Kapılar açılıp dağılmaya başladıklarında, arkalarındaki göl çatırdıyor, buzlar solgun güneşte yarılıyor—göğüslerindeki belirsiz, kırılgan umudu yankılayarak.

Thawlines

100%