Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Solenne’nin saçları yanaklarına yapışmış, çenesinin keskin hattından yağmur damlaları süzülüyor; sessiz depoda ayakta dururken mavi üniforma gömleği yakasında ıslak ve neredeyse şeffaf. Gözlerinin altındaki rimel siyah çizgiler halinde akmış, ama silmiyor. Bunun yerine, kendini boş perona doğru çekilmiş buluyor; orada Varik bekliyor, elleri ceketinin ceplerine sıkıca gömülmüş, omuzları fırtınaya ve kontrol edemediği her şeye karşı siper almış gibi kambur. Solenne içeri girdiğinde Varik’in bakışları bir anlığına havada asılı kalıyor. Gözlerinde çıplak bir şey var—yalvaran ve korkmuş, dudakları aralanmış, sanki itiraf etmek istediği ama kelime bulamadığı bir sır varmış gibi.

Solenne tereddüt ediyor, ağırlığını bir ayağına veriyor, spor ayakkabıları kaygan zeminde cızırdıyor. Nefesi düzensiz. “Bir özür duymaya gelmedim,” diyor, sesi gergin. “Sadece seni görüp kaçmadan ne hissedeceğimi bilmem gerekiyordu.”

Varik ona yanıyormuş gibi bakıyor. “Acıtıyor mu?” diye soruyor. Kelimeler aralarında titriyor.

Solenne bir adım yaklaşıyor, kollarını göğsünde sımsıkı kavuşturmuş. Eski alışkanlıklarının yankısı—özlem ve korku—bedenlerinin arasında asılı, ama Solenne geri çekilmiyor. “Evet. Her seferinde,” diye fısıldıyor.

Varik’in yüzü buruşuyor. Kendini durduramadan hareket ediyor, aradaki mesafeyi kapatıyor; elleri önce belinde nazik, sonra çaresizce sıkılaşıyor, onu kendine çekiyor. Dudakları karanlıkta buluşuyor, yağmurun ve tuzun tadı birbirine karışıyor. Öpüşmeleri beceriksiz, öfkeli; hiç söylenmemiş tüm kelimeler nefes aralarında eziliyor. Varik’in elleri Solenne’in kaburgalarında titriyor; Solenne’in parmakları onun gömleğinin altına, sıcaklık, bağışlanma, bir yuva arayarak kayıyor. Kalçaları birbirine sürtünüyor, bedenleri silüet halinde birbirine yapışıyor, nefesleri arkadaki camı buğulandırıyor.

“Şimdi de gidebilirsin,” diyor Varik, boğuk, dağılmış bir sesle Solenne’in boğazına yaslanmışken.

Solenne ürperiyor, cevabı bir nefes: “Bu gece değil.” Parmakları Varik’in kemerinde dolaşıyor, teni ateşli ve ıslak. Varik onu birdenbire, beklenmedik bir güçle kaldırıyor, omuzlarını dikleştirip boş kumaş koltuğa yaslıyor; yağmurdan ıslanmış üniformaları yere karışıyor. Her hareketleri aç, ihtiraslı ve çıplak; sanki artık sadece dokunuşla, tenin titrek itirafıyla konuşabiliyorlar. Varik alnını Solenne’in alnına yaslıyor, gözleri sımsıkı kapalı; bir an için nefesleri aynı ritimde buluşuyor. Birlikte yere düştüklerinde, tek ses Solenne’in kalp atışının sekmesi ve Varik’in fısıldadığı ismi oluyor.

Sonrasında, Solenne saçlarını dağınık bir topuz yapıyor, yanakları kızarmış, gözlerinde pişmanlıktan daha hafif bir parıltı. “Bu her şeyi düzeltmez,” diyor, sesi kalın ama kırılmamış.

Varik ona bakıyor, gömleği yarım ilikli, her nefesinde bir sızı. “Hayır. Ama bir başlangıç.” Parmakları Solenne’in kalçasındaki hafif morluğu izliyor, başparmağı yumuşak, sanki Solenne bir anda kaybolacakmış gibi.

Depoda, Breslan bir otomatın yanında kambur durmuş, elleri ceketinin ceplerine gömülü, yağmurun camlara vuruşunu izliyor. Bir kez olsun, o kendine güvenli tavrı gitmiş; neon ışığın altında yorgun ve dürüst görünüyor. Yanında Jyndra var, omuzları yakın ama değmiyor, göz kalemi akmış, gülüşü kaybolmuş. Kendi yansımasına siyah camda bakıyor, sonra Breslan’ın bakışını yakalıyor.

“Acımasızdım,” diyor, sesi neredeyse bir fısıltı.

Breslan omuz silkip yana bakıyor. “Korkmuştun.”

Jyndra boğuk bir nefes veriyor. “Sen de öyle.” Ve birden, hiçbir oyun, hiçbir maske olmadan, elini Breslan’ın eline bırakıyor—sadece ten, teni arıyor. Breslan sımsıkı tutuyor, sanki bırakmaktan korkuyormuş gibi.

Sabahın yavaş ışığı depoya sızarken, dördü yıpranmış bir bankta yan yana oturuyor—Solenne, Varik’in yanına sokulmuş; Breslan ve Jyndra, dizleri birbirine değiyor. Duruşlarında yorgunluk, gözlerinin altında gölgeler var; ama parmaklarının birbirine kenetlenişinde bir umut kıvılcımı. Kimse konuşmuyor. Onun yerine, şafak camları silerken izliyorlar; belirsiz ama birlikte, geçmiş bir morluk, gelecek ise yazılmamış. İlk kez, aşkın—yıpranmış, yaralı ve kör edici—bir gün daha yaşamaya değer olabileceğine tutunuyorlar.

Terminal Kalpler

100%