Logo
TR
Loading...

Bölüm 2

Solenne’in parmakları hafifçe titriyor; kaleminin mürekkep dolu ucunu, dirseğinin kıvrımında, cam bölmenin ardında sakladığı bir otobüs aktarma biletinin arkasına bastırıyor. Üniforması—belinde garajdan verilen bir kemerle toplanmış, buruşuk, gece mavisi bir bluz—bu gece üstünde bol duruyor, sanki kıyafetleri bile onun yok olmasını istiyor. Hiçbir zaman sesli okumayacağı bir dizeye onun adını karalıyor; her kelime canını yakarken alt dudağını ısırıyor, kaburgalarının altında düğümlenen özlem ve utançla. Bölmenin ötesinde, Varik masasında heybetli bir gölge gibi; saçları keskin gölgeler, gözleri arada bir ona kayıyor—onun bakmadığını sandığında. Her zamanki siyah kapüşonlusunu giymiş, kolları sıvalı, kasları gergin. Bakışı, Solenne’in siluetinde yavaşça geziniyor; aç, huzursuz, teninde ürperti bırakan bir iştahla.

Breslan yanından geçerken Solenne şiiri ikiye yırtıyor; dar kesimli kömür rengi gömleği ve yağ lekeli pantolonuyla kendinden emin, umursamaz bir havada. Breslan, Solenne’in dizel kokusunun altındaki hafif, miskli tıraş losyonunu duyabileceği kadar yaklaşıyor. “Bana bak, bu trajik aşk işlerinden hoşlanıyor musun yoksa?” diyor, sesi hafifçe alaycı. Gözleri Solenne’in üzerinde geziniyor, onun yumuşak zırhında bir çatlak arıyor. Solenne kızarıyor, gülüp geçmeye çalışıyor ama Breslan sırıtıyor, iki parmağıyla bir tutam buklesini kulağının arkasına itiyor. “Biliyor musun, gülümsersen daha da tatlı olursun.” Breslan’ın çekiciliği alışılmış, ama bu yakınlık anında Solenne’in göğsünde dengesiz bir kıvılcım çakıyor. Breslan’ın geniş omuzlarının ötesine bakıyor—Varik’in yüzünü yakalıyor; sessiz, elektrik yüklü bir kıskançlıkla gerilmiş, dişlerinin arasına sıkışmış söylenmemiş kelimelerle çenesini sıkan bir ifade.

Daha sonra, floresan ışıklarla aydınlanan koridorda, arkasında ayak sesleri yankılanıyor. Jyndra’nın yansıması lekeli camda beliriyor—topuz yapılmış parlak saçlar, keskin kırmızı ruj, çelik gibi soğuk bir bakış. Solenne’in yolunu umursamaz bir zarafetle kesiyor, sanki koridorun sahibiymiş gibi bir küpesini kulağının arkasına takıyor. Bakışındaki soğukluk kasıtlı, meydan okur gibi. “Yoğun bir gece mi, tatlım?” diyor Jyndra, kaşını kaldırarak. Solenne çantasını daha sıkı kavrıyor, gözlerini yere indiriyor ama Jyndra daha da yaklaşıyor, sadece onun duyacağı bir fısıltıyla konuşuyor. “İnkar etmeye çalışma. Hâlâ mesai sonrası Varik’in evine gizlice girdiğini biliyorum. Her sabah ne kadar perişan göründüğünüzü kimsenin fark etmediğini mi sanıyorsun?”

Solenne’in yanakları alev alev, utanç boynuna kadar iniyor. Bir şeyler gevelemeye çalışıyor ama Jyndra, avını yakalamış bir yırtıcı gibi sırıtıyor. “Lütfen. Her şeyi duyarım, canım. Çağrı merkezi duvar değil, cam.” Solenne toparlanmaya çalışırken omuzları hafifçe titriyor. Jyndra’nın sesi bir anlığına yumuşuyor. “Sırlar, içini kemirirse çürür. Şanslısın, bu gece cömertim.”

Jyndra bir adım geri çekiliyor, bakışları kararlı ve tehditkâr. “Teklifim şu: Oyuna katıl, küçük ziyaretlerini kimseye anlatmam. Tek yapman gereken, Breslan’ın ilgisini çekiyormuş gibi davranmak.” Sözlerini havada bırakıyor, Solenne’in kafasındaki korku ve şaşkınlığı keyifle izliyor. “Varik’le görüşmeye devam etmek mi istiyorsun? Küçük oyuncum ol. Yoksa herkes, aranızdaki karmaşayı öğrenir.”

Solenne’in göğsünde bir anı kabarıyor—geçen hafta Varik’in dairesi, ter ve itirafla ağırlaşmış bir hava. Soyulmuş duvarın önünde, Varik’in elleriyle kendine çekişi, dudaklarının Solenne’inkilere bastırılışı. Vücudu Solenne’i sarıyor, her hareketi aç, aceleci. Solenne bacaklarını onun beline dolarken, Varik ağzında bir iniltiyle boğuluyor; Solenne’in nefesi, sessiz kalma zorunluluğu ve içini kemiren suçlulukla kesik kesik. Varik’in sesi titrerken, Solenne parmaklarıyla onun dudaklarını susturuyor; birlikte hareket ettiklerinde, söylenemeyen her şey öpücüklerin arasında, boğuk nefeslerle dökülüyor. Sonra, Varik yüzünü Solenne’in boynuna gömüyor, bırakmak istemiyor; Solenne ise hem istenmenin hem de mahvolmanın tatlı acısını hissediyor.

Şimdi, koridorda, Solenne dişlerini tırnağına geçiriyor; gözleri panik ve özlemle parlıyor. “Neden yapıyorsun bunu?” diye fısıldıyor. Jyndra’nın gözleri bir anlığına kırpışıyor, gösterişinin altında yorgun bir şey beliriyor. “Çünkü yapabiliyorum,” diyor, ama sesi titriyor.

Solenne arkasını dönüyor, omuzları gergin, nefesi sığ; camdaki yansımasında kendini bulanık görüyor. Aklında Varik’in kolları, Breslan’ın nezaketi, Jyndra’nın tehdidi, kaburgalarına dolanan karanlık sırlar. Evet derse, her şey dağılabilir. Hayır derse, zaten her şeyi kaybedecek.

Arkasında, Jyndra’nın telefonu titriyor—yeni bir mesaj. Jyndra gülümsüyor, şeytani ve zafer dolu, ama telefonu cebine koyarken parmaklarının tereddütü, içindeki kırıklığı ele veriyor. “Yarın geceye kadar vaktin var,” diyor. “Saat işliyor.”

Solenne, pencerenin önünde donup kalıyor; garajın sert ışıkları gölgesini sonsuz, kırık parçalara bölüyor. Kalbi çılgınca atıyor—sanki bir saat, geri sayıyor. Farkında değil; Varik, merdiven boşluğundan izliyor onu, yüzü mavi neon ışığında öfke ve korkuyla keskinleşmiş.

Devam edecek…

Terminal Kalpler

25%