Logo
TR
Loading...

Bölüm 1

Peris Alderct sınıfın önünde duruyordu; kömür grisi gömleğinin kolları dirseklerine kadar sıvanmış, ince bilekleri, derisinin altında belli belirsiz bir gerilim haritası gibi uzanan damarlarla ortaya çıkmıştı. Gözleri — derin, tetikte, yumuşak ve arayış dolu — beklentiyle bakan yüzleri taradı. Ayaklarının üzerinde hafifçe yer değiştirdi, sanki kimsenin göremediği anıların çarpmasına karşı kendini hazırlıyordu. Sesi, sonunda duyulduğunda, nazik ama altında çelik taşıyan bir sıcaklığa sahipti; geçmişinde sessizce yürüyen bir adamın ihtiyatıyla konuşuyordu.

En arkada, Lyra Haldene öne eğilmişti; gömleği kolalı ama çoktan belinden çıkmaya başlamış, parmakları yıpranmış defterine bir sırdaş gibi sarılmıştı. Peris’e bakıyordu, nefesi tutulmuş, sanki yeni bir dine inanıyormuş gibi. Kestane rengi saçları yanaklarının etrafına dökülmüş, yüzündeki kızarıklığı yarı gizlemişti; gözleri kocaman ve savunmasızdı. Peris’in söylediği her kelime sanki sadece ona hitap ediyordu; dünya, adamın boğazındaki sessizliğe, elinin “Arzu” kelimesini tahtaya yazarken titremesine daralmıştı.

Caelum Brythe tam ortada oturuyordu; duruşu kusursuz, lacivert ceketi solgun tenine keskin bir kontrast oluşturuyordu. Peris alışılmadık bir müfredat tanıtırken çenesi kasıldı; otorite, ona ait olmadıkça Caelum’u huzursuz ederdi. Hızla notlar alıyordu ama bakışları sık sık Lyra’ya kayıyordu — gözlerindeki parıltı, Peris’in her cümlesinde dudaklarının aralanışı. Yüzeye çıkmak istemeyen, davetsiz bir kıskançlık kıvılcımı içten içe yanmaya başladı.

Ders bitti, koridoru sohbet uğultusu doldurdu. Peris kitaplarını topladı, elleri öyle hafif titriyordu ki, gören soğuktan sanabilirdi. Lyra oyalanıyordu, sırt çantası bir omzundan sarkmış. Tereddüt etti, dudakları sormaya cesaret edemediği bir sorunun eşiğinde asılı kaldı. Göz göze geldiler bir anlığına — Lyra’nın özlemi apaçık, Peris’in bakışı şaşkın ama kaçamıyordu.

Dışarıda, Torrek Vien kampüsün avlusunda salına salına yürüyordu; futbol forması omzuna atılmış, adımları rahat ve kendinden emin. Saçları alnına yapışmıştı, adrenalin dalgaları hâlâ üzerinde — ama kimse bakmazken, eli göğsüne bastırılmış, nefesi düzensiz ve sığdı. Bir takım arkadaşına sırıttı, başını yana eğdi, ama gözleri kaçak, avlanmış bir hayvan gibi huzursuzdu.

Ortak salonda, Saille pencere kenarındaki köşesinden her şeyi izliyordu — hızlı, kedi gibi gözleri her titremeyi kaydediyordu. Caelum, Lyra’nın yanından geçti koridorda; aralarındaki mesafe o kadar yakındı ki, aralarında elektrik atlayabilirdi. Sesi alçak çıktı: “Kime güveneceğine dikkat et.”

Gece bastırdı. Peris sade odasına çekildi, havada eski korkuların hayaleti asılıydı. Yıpranmış günlüğünü açtı, parmakları sayfanın üzerinde tereddütle gezindi; onu yok etme isteği göğsünde canlıydı. Ama yapamadı. Gözleri, masasında bir kitabın altına sıkıştırılmış tek bir kağıda takıldı — aceleyle, mürekkeple karalanmış kelimelerle dolu bir sayfa.

Okudu, nabzı düzensiz atıyordu. Şiir çıplak, aç, tehlikeli derecede samimiydi. Yasak ellere, fazla yakın bedenlere, karanlıkta fısıldanan seslere dair satırlar. Yutkundu, nefesi bir anda kesildi; arzu ve suçluluk birbirine dolanıp onu sendeletecek kadar ağırlaştı.

Bir yerlerde, Lyra gözleri açık yatıyordu, kalbi onun adının yankısıyla atıyordu. Koridorun sonunda, Caelum geçen yılki ödevini yeniden yazıyor, kalemi titriyor, mükemmel olmak, seçilmek için yanıp tutuşuyordu. Dışarıda, Torrek’in kahkahası yankılandı; keskin ve parlak, içini kemiren özleme karşı bir maske gibi.

Peris şiiri elinde tuttu ve anladı — bazı kapılar bir kez açıldı mı, bir daha asla kapanmaz.

Devam edecek...

Kadifede Gölge Dersleri

13%