Bölüm 6
Calder çadırın içine fırtına gibi daldı; çenesi kasılmış, siyah gömleğinin kolları dirseklerine kadar sıvanmış, bronz teni ter ve kumla kaplıydı. Selix, bembeyaz, kusursuz elbisesiyle dimdik oturmuş, gözünü telefondan bile kaldırmadı—ta ki çadırın kapısı şak diye kapanana kadar. Gözlerini bile kaldırmadan, sesi sakin ama keskin bir tonla konuştu: “Artık kontrol sende gibi davranma, Calder.” Calder orada öylece durdu, yumruğu sıkılı, özgüveni kırılgan bir cam gibi. Bir anlığına, aralarındaki elektrikli sessizlikte sadece onun düzensiz nefesi duyuluyordu.
Sonunda Selix başını kaldırdı, keskin bakışları Calder’ı adeta çiviledi. “O biliyor. Brax her şeyi biliyor.” Rimeli kusursuzdu, dudakları kan kırmızısı, ama yüzündeki o pürüzsüz maske çatlamıştı—ağzının kenarında titrek bir çizgi. Calder bir adım yaklaştı, gözlerinde öfkeyle korku savaşıyordu. “Beni bu bataklığa sen çektin. Senin için yanmamı beklemiyorsan, yanılıyorsun.” Selix hafifçe irkildi, neredeyse belli belirsiz. Calder ona uzandı, dokunuşu sert, parmakları Selix’in bileğini kavradı; Selix bir an izin verdi buna—sonra döndü, bileğini kurtardı, yüzündeki özlem kırıntısını saklamaya çalıştı.
O sırada, Ryven çadırın dışında gezinip duruyordu; çöl rüzgarı keten gömleğini çekiştiriyor, gözleri yere sabitlenmişti. Bir gölge gibi hareket ediyor, omuzları dünyaya karşı kapanmıştı. Göğsündeki sızı, Izelle’in çadırına yaklaşırken daha da sıkı bastırıyordu—son konuşmalarını yüzlerce kez kafasında döndürmüştü; Izelle’in sesindeki o keskinlik, kendi sesindeki çatlak.
İçeride, Izelle yatakta bağdaş kurmuş oturuyordu; saçları geç duşun ardından hâlâ nemli, yarışçı atleti ince vücudunu sarıyordu. Parmakları yorganın desenini takip ediyor, eklemleri gergindi. Ryven kapıda belirdiğinde, Izelle’in nefesi tutuldu, çenesindeki inatçılık parladı. “Sürekli kaçıyorsun,” dedi, sesi alçak, hem suçlama hem de bir yalvarış.
Ryven bekledi, elleri cebine gömülü, bakışları Izelle’in gözlerinde kilitli. “Senden saklanmaktan yoruldum.” Uzun bir sessizlik, söylenmeyen her şeyle ağır. Izelle ona yürüdü, nefesi Ryven’in yanağında bir hayalet gibi dolaştı, eli tereddütle Ryven’in kaburgalarına dokundu. Ryven titredi—korkudan değil, sonunda bunu istemenin, ona ihtiyaç duymanın gücünden.
Kolları Izelle’in etrafında kapandı, önce çekingen, sonra giderek daha emin; Izelle ona yaslandı, eridi. Gece bulanıklaştı—ateşli dudaklar birbirini aradı, ten tene değdi, dünyanın geri kalanı duyulara karışıp kayboldu. Ryven onun çenesini, boynunu öptü; Izelle nefessiz, çiğ bir kahkaha attı, Ryven’in kucağına oturdu, bileklerini çadırın duvarına yukarıda sabitledi. “Bu sefer kaçmak yok,” diye fısıldadı dudaklarının arasında, ve Ryven ilk kez geri çekilmedi.
Kıyafetler yavaşça çıkarıldı, eller izleri, yaraları keşfetti—önce yavaş ve saygılı, sonra çaresizce. Başta uyumsuzdular, bedenleri kalplerinin asla öğrenemediği güveni aradı; ta ki Ryven’in kontrolü kırılıp Izelle’in yumuşayana kadar, teslim oldular. Zirveleri hem yıkıcı hem de şefkatliydi; kollar, bacaklar, gözyaşı ve kahkaha birbirine karıştı, ikisinin de ummaya cesaret edemediği kadar savunmasızdılar.
Sonra Izelle ona sokuldu, başı Ryven’in çıplak göğsünde, parmakları dalgın daireler çiziyordu. Ryven ona baktı, avucu Izelle’in kalçasında gezindi, fısıldadı: “Seni seçmek istiyorum. Suçlulukla değil, gerçekten.” Izelle gülümsedi, ve bir anlığına ikisi de savunmasızdı—ne sır, ne korku, sadece karanlıkta nefesin ve nabzın huzuru.
Başka bir yerde, Selix volta atıyordu, telefonu öyle sıkı tutuyordu ki parmak kemikleri bembeyaz kesilmişti. Calder onu kapıdan izliyordu, gömleği yarı açık, gözleri fırtına gibi. “Bana güvenmeni istiyorum,” dedi Calder, sesi çatladı. Selix döndü, yanakları kızarmış, alt dudağı titriyordu. “Güvendiğim herkes beni mahvetti, Calder.” Bu kez Calder ona uzandığında, Selix kendini onun kollarına bıraktı, yüzünü Calder’ın göğsüne gömdü, rimelinin kenarı gözyaşlarıyla dağıldı, dünyaya meydan okurcasına ona sarıldı.
Joryn, dağınık saçları ve solmuş mutfak önlüğüyle, Talya’yı inzivanın kenarındaki taş çıkıntıda buldu; Talya dizlerini göğsüne çekmiş, bakışları uzaklara dalmıştı. Joryn yanına oturdu, omzuyla hafifçe Talya’ya dokundu. “Konuşmak ister misin?” diye sordu yumuşakça. Talya başını salladı, bir hıçkırığı gizledi. Joryn kolunu onun etrafına doladı, sadece tuttu, sabırla—ne şaka, ne flört, sadece sıcak, sessiz bir dayanışma; Talya içine attığı haftaların hüznünü bir iç çekişle Joryn’e yaslanarak bıraktı.
Gece çöktüğünde, çöl sessizleşmişken, Selix’in telefonu titredi—bilinmeyen bir numaradan mesaj. Selix titreyen ellerle ekranı açtı. Mesajda şunlar yazıyordu: “Ne istediğimi biliyorsun. Getirmezsen seni de, sevdiklerini de gömerim. Her şeyin kökü o. Ryven Halden’ın annesi.”
Selix’in yüzü bembeyaz kesildi, gözleri çadırın kapısına kaydı. Calder, gömleğini iliklerken Selix’in yüzünü gördü ve anladı: Yeni ve tehlikeli bir şey başlamıştı. Hepsini mahvedebilecek sırlar artık gün yüzüne çıkmıştı.
Devam edecek...