Bölüm 7
Kian, asansörün soğuk çelik duvarına yaslanmış, karanlığın serinliğine rağmen ter gömleğinin yakasının altından süzülüyor. Acil durum ışığı çenesini keskin bir şekilde aydınlatıyor; çene sıkı, gözleri gölgeli ve huzursuz. Karşısında, Leya dizlerini karnına çekmiş, yanakları kızarmış, kıvırcık saçları dağınık; etkinlik planlayıcı şıklığı yerini pijama şortuna, ödünç alınmış bir kapüşona ve ham bir savunmasızlığa bırakmış. Asansör halatının her sarsıntısı gök gürültüsü gibi yakın.
Kian yüzüne bir el sürüyor, nabzı kulaklarında çınlıyor, Leya’nın titremesini fark etmezden gelmeye çalışıyor. Oysa Leya gülüyor—gergin, kırılgan—sessizliği küçük endişelerle dolduruyor. “Tabii ki içerideyken bozuluyor. Bu senin şansın mı, benim mi?”
Kian kendinden emin olmaya çalışıyor ama sesi ihanete uğruyor. “Kesinlikle benimkisi. Hep öyle.” Ellerini yanlarında sıkıp gevşetiyor. Yere bakıyor, sonra ona kaçamak bakışlar atıyor, maskelerin her birinin altını görmesinden korkar gibi.
Leya, kolunun yıpranmış ucuyla oynuyor. “Biliyorum o hissi—korkmadığını numaradan göstermeye çalışmak.” Gözleri onunla buluşuyor, neredeyse karanlıkta bile parlıyor. “Benimle numara yapmana gerek yok, Kian.”
Kian bakışlarını kaçırıyor, çenesi hareket ediyor. “Ya elimdeki tek şey buysa?” İtiraf aniden, beklenmedik bir şekilde çıkıyor. Loşlukta, aralarındaki dürüstlük kırılgan, geri alınamaz bir halde asılı kalıyor.
Leya’nın dudakları titriyor. Ona biraz daha yaklaşıyor, dizleri onunkine değiyor. “Sen sadece oyun yayınlayan ukala biri değilsin. Keşke insanların bunu görmesine izin versen.” Yutkunuyor, yanakları kızarıyor. “Keşke benim görmeme izin versen.” Sesi çatlıyor, yumuşakça gülüyor, kendi cesaretine inanamıyor. “Ben hep güvenli olan, kenardan tezahürat yapan olmak istemiyorum. Gerçekten seçilmek istiyorum.”
Kian sessiz kalıyor ama eli onun elini buluyor—nasırlı, titrek. “Ne istediğinin farkında değilsin,” diye fısıldıyor. Başparmağı onun eklemlerine dokunuyor, Leya başını omzuna yaslıyor; hareketi hem nazik hem çaresiz.
“Tam olarak ne istediğimi biliyorum.” Ona bakıyor, içinde umut kıvılcımları. “Sana aşığım.” Kirpiklerinde yaşlar parlıyor ama karanlıkta bu sözler havayı doldururken geri çekilmiyor.
Kian’ın nefesi kesiliyor. Sarelle’nin adı aklını kurcalıyor—keskin gülüşü, teninin tadı, kaosu. Suçluluk ve özlem savaşıyor içinde. Parçalanmış, savunmasız; baş döndürücü bir an için Leya’nın sıcaklığına teslim olmaya hazır.
Asansör sarsılıyor. Işıklar yanıp sönüyor. Kian gözlerini kırpıyor, elini çekiyor, yüzü suçlulukla doluyor. “Yapamam.” Kapılar titreyerek açılıyor. Kaçıyor, koridorda koşuyor, Leya arkasından bakakalmış, paramparça, yanaklarından yaşlar süzülüyor.
Çatı katında, Sarelle karanlıkta duruyor, dudakları ince çizgi, kamerası yanında. Vyn onu buluyor, siyah takım elbisesi içinde avcı gibi yaklaşıyor, gülüşü keskin kenarlı. Yanına eğiliyor, sesi ipek ve tehdit dolu. “Kian’a kendini harcayacak kadar akıllı değilsin. Sana fotoğraflardan daha değerli hikayeler verebilirim.”
Bileğine dokunmasına izin veriyor ama sesi çelik gibi. “Bunu Leya’ya mı söyledin? Yoksa küçük listenin diğerlerine mi?” Sözleri keskin. “Ne olduğunu biliyoruz, Vyn. Benden hiçbir şey alamazsın. Artık asla.”
Vyn geri çekiliyor, maskesi düşüyor, sonra aşağıdaki bina uyanırken uzaklaşıyor. Sarelle nefes veriyor, göğsü kalkıp iniyor, öfke ve rahatlama karışıyor.
İçeride, Kian kapısının önünde Sarelle’yi buluyor, kolları çapraz, gözleri fırtına dolu. Bir kelime bile edemeden o itiyor onu, dudakları çarpışıyor, bedenleri çaresiz bir açlıkla buluşuyor. Eller saçlarında dolaşıyor; tırnakları gömleğinin üzerinden sırtını çiziyor, ikisi de ham, nefessiz, söylenmemiş her şey dokunuşta eriyor.
“Bırakma,” diye yalvarıyor, sesi kısık, savunmasızlığı açık. O da bedenini cevap veriyor—pantolonu çekiliyor, sırtı cam duvara yaslanıyor, şehir ışıkları tenlerinde titriyor. Seks acil, neredeyse öfkeli, her hareket bir yalvarış: bana güven, beni gör, kal. Öyle şiddetle öpüyor ki, boğulmakla nefes almak aynı anda gibi.
Sonra, halının üstünde birbirine dolanmış, Kian Sarelle’yi sıkıca tutuyor, sanki kayıp gidecekmiş gibi. Ama telefonu yakınlarda titriyor—bir mesaj, parlıyor. Okuyor, yanaklarından renk çekiliyor. Hayali—Güney Amerika—çağırıyor. Kian’ın kolları sıkılıyor, gözlerinde panik.
Ona bakıyor, tamamen açık: aşk, özlem, korku. “Ya ikimiz için de asla yeterli olamazsam?” diye fısıldıyor.
Kian şakaklarını öpüyor, sessiz, cevapsız olduğunu biliyor.
Karanlık koridorda, Leya alnını asansör kapılarına yaslıyor, rimel yanaklarından akıyor. Vyn merdiven boşluğundan izliyor, gözleri boş, içinde nefret ve pişmanlık yanıp sönüyor.
Aşağıda, Sarelle ekrana bakıyor: Geliyor musun? yazıyor. Mesajı siliyor ama elleri titriyor.
Devam edecek...