Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Silar, beyaz gömleği dışarıda, düğmeleri yarı açık, köprücük kemiklerinin çukurunda morluklar birikmiş halde, penthouseda tek başına duruyor. Geceden kalma puslu sabah ışığı, yerden tavana uzanan camda yansımasını paramparça ediyor. Terle ıslanmış saçlarını titreyen parmaklarıyla geriye doğru atıyor, çenesi sıkı, gözlerinin çevresi yorgunluk ve eski acılarla kararmış. Artık kaçmıyor. Her şey bitti—herkes biliyor. Sırları ortaya saçıldı, adı gazetelerde, Mirelle’nin soğuk ihaneti en sert magazin haberlerinden bile keskin.

Üşüyen ayaklarıyla çıplak mermer zeminde dolaşıyor, anılar tenine yapışıyor. Ellory’nin kahkahası yankılanıyor kulaklarında—ince, titrek, kapalı kapılar ardında dudaklarını onun arkasına bastırdığı o an gibi—bir türlü gitmiyor aklından. Camın önünde diz çöküyor, başını eğiyor, gözleri silmek istemediği yaşlarla bulanıyor. Onun dokunuşunu hatırlıyor: yumuşak elleri kaburgalarını izliyor, titrek ama korkusuz, karanlıkta nefesi kesik kesik, sesi titrerken bile meydan okuyan bakışları. Onu özlüyor, ve kendini sevmeye izin vermeyerek yıktığı her şeyi.

Ellory, boş dairesinin banyosunda duruyor, aynadan süzülen ışık yüzüne vuruyor. Üzerinde bol gri bir tişört ve solmuş kot pantolon, saçları dağınık bir topuz halinde. Kirli ve yamuk gözlükleri, pişmanlıkla parlayan ama yenilgiye teslim olmayan gözlerini çerçeveliyor. Kollarındaki izlere bakıyor—beyaz kenarlı, keskin, direnişin içinde güzel. Parmak uçlarıyla yavaşça, saygıyla okşuyor onları, dudaklarında hafif bir gülümseme beliriyor, nefes verirken. Silar’ın ellerinin anılarını içine çekiyor, o çılgın, çaresiz geceleri, ama bırakıyor geçip gitmelerine, buruk ve temiz.

Telefonu titriyor. Ekranda Joren’in adı beliriyor. Bir an parmağıyla mesajını takip ediyor ama cevap vermiyor. Joren lobide bekliyor, endişeli kahverengi gözlerinde sessiz bir yalvarış, saçları çok fazla gergin ellerden dağılmış, ceketinin omuzları buruşuk. Asansör kapılarını izliyor, topuklarında sallanıyor, prova ettiği her kelimeyi kafasında tekrar ediyor. Ellory aşağı inmiyor. Onun yerine, yukarıdaki masasında istifa mektubu duruyor, kararlı bir imzayla, hem acıtan hem de özgürleştiren.

Joren dönüyor, sırtını dikleştiriyor, dudaklarını sıkıyor. Dışarı çıkıyor, güneş yanak kemiklerine altın çizgiler çiziyor. Artık ulaşamayan ya da ulaşmak istemeyen insanlara uzanmayacak. Derin bir nefes alıyor, kendini hafiflemiş, bağlı olmayan ve belirsiz hissediyor. Yine de bir kez daha yukarı bakıyor, sanki o çıkacakmış gibi, içinde belirsiz bir umut kıvılcımı.

Penthouseda, Silar kendini zorla ayağa kaldırıyor, gözleri boş, kollarındaki görünmez külleri silkeler gibi yapıyor. Şehir silüetine bakıyor, Ellory’nin yokluğuyla, reddettiği şefkatle, arzu sandığı ama aslında hep aşk olduğunu şimdi anladığı acıyla dolu. Camdaki yansıması parçalanıyor—bir yarısı özlem dolu, diğer yarısı kayıp.

Ellory, banyoda yalnız, gözlerini kapatıyor. Omuzları—kırılgan, izlerle dolu—sessiz bir gururla gevşiyor. Gerçek, titrek bir gülümseme beliriyor yüzünde, sonunda kendine ait. Kapının öbür tarafında dünya bekliyor, bilinmez ve parlak. Aynadaki kendi bakışlarıyla buluşuyor ve ilk kez tam hissediyor.

Aşağıda şehir uğuldayıp duruyor, umursamaz, canlı. Üç kalp atmaya devam ediyor, her biri kırık, her biri değişmiş, hava hâlâ ihtimallerle dolu.

Camdan Sözler, Kırık Kalpler

100%