Logo
TR
Loading...

Bölüm 8

Riley’nin parmakları titreyerek telefonunu kavradı; ekranda tek bir, yabancı numara parlıyordu: Bu gece buluşalım. Bu günün geleceğini biliyordu aslında—annesinin bir gün yeniden ortaya çıkacağını, keskin köşeleri ve bitmeyen bahaneleriyle—ama yine de şok, nefesini kesti. Atölyedeki makinelerin uğultusu bir anda silindi, yerini boğazında çarpan kaygılı bir nabza bıraktı.

Annesini loş bir kafede buldu—daha yaşlı, daha zayıf, hatları hafızasındaki kadar yumuşak değil, daha yorgun, daha hayalet gibi. Göz göze geldiler; tanımanın ağırlığı, acı bir elektrik gibi aralarında dolaştı. “Cesaretin artmış,” dedi annesi yumuşak bir sesle, dudaklarında hem gurur hem pişmanlıkla titreyen bir kıvrım. “Artık herkes seni izliyor.” Riley’nin çenesi kasıldı. Bu bir kavuşma değildi; sadece yarım kalmış bir dikiş daha, hayatta kalmak için kim olmak zorunda kaldığının bir hatırlatıcısıydı.

“Gerçekten neden buradasın?” Riley’nin sesi çatladı, engelleyemeden. Annesinin itirafı, yırtık döküntüler gibi döküldü masaya—kaçmıştı, başaramamıştı, ama uzaktan hep Riley’yi izlemişti. Her kelime, eski yaralara yeni dikişler atıyordu. Riley, onu nefretle itmek istedi, ama acının içine özlem de karışmıştı. Titreyen elleriyle eski eskizlerin olduğu bir zarfı masanın üzerinden annesine doğru itti; geçmişin yeniden yazılmasına dair bir umut, gözyaşlarını zor tutarak izledi annesinin zarfa sarılışını. “Sen her zaman beni aşacaktın,” dedi annesi, kalbine bastırırken.

Boş atölyeye döndüğünde Vincent oradaydı; uykusuz, reddedilmenin acısıyla kabuğundan sıyrılmış, yalnızlığını bir başka dikkatle boğmaya hazır. Tessa kapıyı çalmadan içeri süzüldü—ipeksi, kurnaz, gözlerinde hem arzu hem hesap. Elleri Vincent’ın yanağını buldu, dudakları onun dudaklarını aç bir öpücükle yuttu. Vincent kendini masaya yaslanmış buldu, Tessa’nın tırnakları gömleğini yırtarken, bedenleri telaşlı bir hareketle birbirine dolandı—sonrasında kimin ya da neyin canı yanacak, umurlarında değildi. Hava vahşi ve acı bir hal aldı, zevk eski kırgınlıklarla yandı.

Kapı gıcırdadı. Luca eşiğe çakılıp kaldı, dünya ağır çekimde paramparça oldu. Tessa’yı Vincent’ın üzerinde gördü; idolü, sadece arzularının peşinden giden sıradan bir adama dönüşmüştü. Tessa’nın bakışı Luca’ya kaydı; zafer dolu, acımasız. Vincent konuşmaya çalıştı, ama Luca’nın sesi bir fısıltı gibi patladı: “Seni mahvedeceğim, Leclair. Herkese ne kadar sahte olduğunu anlatacağım.” Vincent’ın sessizliği, Luca’nın duymak istediği her şeydi.

Riley, koridorlarda uyuşmuş halde dolaştı, sonunda atölyenin kalbinde Delaney’i yalnız buldu. İki kadın birbirini temkinli gözlerle süzdü—zorunlu düşmanlar, ortak yaralardan doğan müttefikler. Delaney, çatlak bir kupaya viski doldurup masanın üzerinden Riley’ye doğru itti; sessiz bir ateşkes. “Berbat görünüyorsun,” dedi Delaney, gözlerinde bir anlığına parlayan bir şefkatle.

Riley bir yudum aldı. “O kadar belli mi?” İtiraflar döküldü—annesi, ait olma arzusu, kafa karışıklığı, var olma açlığı. Delaney dinledi, duvarları yavaşça çöktü, sesi kısık ve kırık: Vincent’ı sevmek onu da neredeyse mahvetmişti. Riley, ilk kez burada yerini kanıtlamaya çalışmıyordu. Sadece vardı.

Bir bildirim sessizliği böldü—Luca’dan gelen mesaj Riley’nin ekranında parladı: Leclair Atelier’nin gerçeğini mi istiyorsun? Al sana... Ekli dosyada bir magazin manşeti yanıyordu. Delaney’nin yüzü buz kesti, aralarındaki gerilim bir anda yükseldi. Geçmiş, gelecek—hiçbiri bu geceyi atlatamayacaktı.

Riley’nin nefesi kesildi, atölyenin ışıkları titredi; her şeyin sonunu hissetti. O çatırdayan, yüklü sessizlikte, tüm ihanetler ortaya döküldü—artık geri dönüş yoktu.

Devam edecek...

Arzunun Tasarımları

80%
Arzunun Tasarımları: Ücretsiz Duygusal Romantik Hikaye Oku