Bölüm 2
Kavi’nin adımları çelik spiral merdiven boyunca yankılanıyor, her tıkırtı göğsünde bir nabız gibi. Üzerindeki bol mavi kazağın ucunu çekiştiriyor—omuzlarındaki gerilimi tam gizleyemeyen bir kalkan. Aşağıdan kahkahalar merdivenlerden süzülüyor, Selis’in sesi umut dolu, Vael’in sesi ise daha alçak ve keskin bir tını taşıyor. Kavi dudaklarını büzüyor; onlardan uzak olsa da, yörüngelerine çekilmekten nefret ediyor.
Sabahın ortası ışığı içeri doluyor, duvarlardaki karışık gölgeleri keskinleştiriyor. Vael fener odasında belirdiğinde, keskin hatları ve hesaplanmış rahatlığıyla dikkat çekiyor: geriye taranmış koyu saçlar, kolları yukarı kıvrılmış, şiirlere konu olacak türden önkollar. Camın kenarına yaslanmış halde bile, isteneceğinden emin birinin rahat kibri etrafa yayılıyor.
Kavi yanından iterek geçiyor, kayıt defterini kapıyor, hareketleri sert, gözleri kısık. “Yine lambaların bakımını kaçırdın,” diye mırıldanıyor, sesi buz gibi.
Vael’in gülümsemesi kıpırdıyor—tehlikeli, yavaş. “Kaçırdım mı, yoksa sana mı bıraktım?” Bakışları kalıyor üzerinde, aç bir şekilde, saçlarının düşüşünü izliyor Kavi arkasını dönerken. İçinde bir ateş var—saklamaya uğraşmıyor bile, bu da onu titretirken kendinden nefret etmesine neden oluyor.
Keskin bir nefes veriyor. “Bunu yapma,” diyor, ama sesi ince, neredeyse yalvarır gibi.
Dengesi bozulmadan önce önünde beliriyor, eli başının arkasındaki camda, onu köşeye sıkıştırıyor. Yakından Vael’in sesi, çelikle sarılmış ipek gibi. “Durmamı mı istiyorsun?” Nefesi dudaklarının üzerinden geçiyor, onu irkiltecek kadar cesur.
Kavi çenesini meydan okurcasına kaldırıyor, ama sesi titriyor. “Beni sadece kimse bakmadığında istiyorsun.” Acı, niyetinden daha derin kesiyor.
Eli beline kayıyor. “Kimse bakmıyor,” diye fısıldıyor ve o sessizlikte dünya, ateş, ten ve çaresiz bir ihtiyaçla daralıyor. Vücudunun ona doğru eğilmesinden nefret ediyor ama ağzı onu sahiplenince—sert, aceleci—bir anda düşmek ve uçmak gibi. Parmakları gömleğine dolanıyor, onu daha da yakına çekiyor.
Çarpışmaları pervasız, cam arkasında bir fırtına gibi. Bir nefeste onu metal merdiven platformuna kaldırıyor, elleri açgözlüce uyluklarında, kazağı yukarı toplanmış. Kavi nefesini tutuyor, haz ile utanç arasındaki çizgi jilet gibi keskin; sırtını tırmalıyor, hem acı çekmek hem de tutmak istiyor. Dişleri boynunu çiziyor, nabzı deli gibi atıyor. Fenerin altın ışığı ten, ter ve karışmış saçlar üzerinde titriyor.
Aşağıda, gölgeli merdiven boşluğunda, Selis’in eli korkulukta donuyor. Gözleri büyümüş, çenesi sert—bağırmıyor, kendini açığa vurmuyor ama kalbi kırılıyor, ham ve sessiz. Tek yapabildiği, nefessiz inlemelerle kesik kesik kahkahaların dayanılmaz bir şeye dönüşmesini dinlemek.
Sonra, Kavi kazağını aşağı çekiyor, yanakları kızarmış, gözleri zafer ve kendinden nefretin karışımıyla cam gibi. Vael’in başparmağı elmacık kemiğini izliyor; hareket neredeyse nazik ama ona bakışında güvenli hiçbir şey yok. “Hep göz önünde saklanıyorsun,” diye mırıldanıyor, kulağına dudakları değip merdivenlerden aşağı kaybolmadan önce.
Kavi yalnız kalıyor, kalbi deli gibi atıyor, elleri titriyor, dokunuşunun hayaleti hala teninde yanıyor. Utanç boğazını yakıyor; kendini sıkıca sarıyor, omuzları kambur, ne kazandığından emin değil.
Bakım koridorunda, Drevik’in ağır adımları gök gürültüsü gibi geliyor—deniz tuzunu nasırlı ellerinden siliyor, iş gömleği yarı açık, saçları hala sisten ıslak. Kavi’yi malzeme raflarının yanında buluyor, gözleri kızarmış, alışılmış ateşi sönmüş. Ona yamuk bir gülümseme sunuyor, sesi pürüzlü ama şefkatli. “İyi misin?” Kavi omuz silkiyor, yıpranmış bir şaka fırlatıyor—zırhı geri ama zorla.
Yanına eğiliyor, kırık bir lambayı sabit ellerle tamir ediyor, sessiz gücü onu içine çekiyor. Kavi kendini zorlayarak flört ediyor, sesi alçak, gözleri etrafta dans ediyor. Göğsündeki acıyı unutturmak için her şey. Drevik’in koyu gözleri olması gerekenden biraz daha uzun kalıyor üzerinde ama zorlamıyor.
Gece ağır ağır çökerken, Selis Kavi’nin kapısının önünde duruyor, yumruğu sıkılı, nefesi yüzeysel. Gördüklerinin işkencesiyle orada kalıyor, yüzleşme ile geri çekilme, nefret ile kalp kırıklığı arasında seçim yapamıyor. Güneş, çözüm olmadan doğuyor.
Devam edecek...